“Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır” derler ya, kırk yılın siyasetçisi Fikri Sağlar’ın düştüğü durum da o hesap.
Katıldığı televizyon canlı yayınında Fikri Sağlar ne söyledi, medya nasıl servis etti, ırkçı ümmetçi mahalle nasıl anladı; aynı mahallenin siyasetçileri kanaat bezirgânları ve trolleri nasıl linç ediyorlar? Hepsi gözler önünde.
Fikri Sağlar’ın söyledikleri üzerinde tepinenlerin söz konusu programı izlediklerini ya da sonradan merak edip internetten baktıklarını sanmıyorum. Çünkü nasıl anlamak istiyorlarsa öyle anladılar; mahalle ahalisine öyle tercüme ediyorlar ve üzerinde tepiniyorlar. Fikri Sağlar’ın tam olarak ne söylediği umurlarında değil?
***
Programın ilgili bölümünü internetten bulup izledim. Fikri Sağlar o programda özetle, kamusal alanda hizmet verenle alan arasında güven ilişkisi olması gerektiğini belirtmiş; bu bağlamda, kendi tecrübesinden yola çıkarak, “türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var, bunu aşabilmemiz lazım” demiş. Sonra, iktidara geldiklerinde inancından dolayı örtünen kadın yargıca saygı duyacaklarını vurgulamış; başörtüsünün militanlaşmanın ve ideolojik siyasal mücadelenin kılıfı olmasını eleştirmiş. Bu kadar…
Yargının ve diğer devlet kurumlarının siyasal İslam’ın işgaline uğramasına yönelik bu kadarcık eleştiri bile öylesine fırtına kopardı ki, Fikri Sağlar’ın ne din düşmanlığı bırakıldı, ne de başörtüsü üzerinden cinsiyet ayrımcılığıyla suçlanması. Sonunda Sağlar hakkında soruşturma bile açıldı. (Mafya liderlerinin muhalif siyasetçilere ve kanaat önderlerine yönelik ölüm tehditlerine duyarsız kalan yargının Fikri Sağlar’a hemen soruşturma açmasına… Neyse, dilimin ucuna geleni yazmayayım.)
***
Yargıya hiçbir zaman güvenmedim
Başörtülü türbanlı bir yargıç tarafından yargılanmış bir yurttaş olarak, o programa katılmış olsaydım, Fikri Sağlar’ı ben de eleştirirdim. Hem de öyle bir eleştirirdim ki…
Öncelikle derdim ki:
Fikri Bey, Fikri Bey, başörtülü türbanlı bir yargıcın baktığı davada mağdur olmuşsunuz.
Gazeteci yazar Işıl Özgentürk’e cezayı bastıran kadın yargıç da türbanlıymış.
Yargıç kürsüsünde başörtülü türbanlı bir yargıcın oturmasından duyduğunuz endişeyi ben de duydum. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile hasım olduğum davaya bakan yargıç türbanlıydı. İster istemez soru işaretleri çengellendi zihnimde, ama (aklıma geldiyse de) başörtüsü eksenli bir tartışma açmadım. Düşündüm ki, başörtülü türbanlı kadın yargıç yerine, cübbe içinde kravatlı düzgün traşlı ama süzme siyasal İslamcı bir militan da olabilir. Bu durumda sırf sarık, takke takmadığı için güven mi duymalıyım? Öyle ya, 2010 referandumundan sonra yargı Fetullahçı çete tarafından istila edildi; 15/16 Temmuz darbe girişimi sonrasında da adliye personeli mevcudu ikiye katlandı. Taze personelin AKP ve cemaatler kontenjanından atandığı, büyük çoğunluğunun erkeklerden oluştuğu sır değil. O halde sırf türbanlı başörtülü diye yargıca güvensizlik belirtmem ayıp kaçar… Bu akıl yürütmeyle reddi hâkim talebinde bulunmadım. Sonuçta türbanlı kadın yargıç doğrudan beraat kararı verdi.
Gazeteci Yazar Can Ataklı da, Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılandı. Can Ataklı, bir ceza beklemiş; ama “Bu türbanlı hâkim beni mutlaka cezalandırır” endişesine kapılmamış. “Yargı öyle ya da böyle kısa bir süre sonra üzerindeki yüklerden kurtulacak” diye akıl yürütmüş ve yargıya güvenmek istemiş. Sonuçta türbanlı yargıç beraat kararı vermiş.
Fikri Bey, siz mağdur olmuşsunuz ama, hem de iktidarın (1) ve (2) numaralı sahiplerinin taraf oldukları davalarda böyle kararlar veren başörtülü türbanlı yargıçlar da var. Kılık kıyafeti önemsemediğim sanılmasın. Sizin de söylediğiniz gibi türban siyasal bir duruşun bayrağı. Ama bunun dışına çıkanlar da olabiliyor. Yani genellemek doğru değil, her başörtülü de siyasal İslamcı değil.
Dahası Fikri Bey, benzer bir davada sanık olsanız, kürsüde oturan erkek yargıç sarık sarmadığı veya takke giymediği için rahat mı olacaksınız? Dini kıyafet giymeyen Fetullahçı yargıç ve savcıların hukuku nasıl katlettiklerini, nasıl zalimane davrandıklarını görmedik mi?
***
Dahanın da dahası Fikri Bey, varsayalım ki siyasal İslam iktidara gelmedi, “Atatürk ilke inkılaplarına bağlı” siyasetçiler hâlâ iktidardalar, adliyede taş fırın Atatürkçüler adalet terazisini ellerinde tutuyorlar. Siz de sanık sandalyesindesiniz. Ne hissederdiniz? Adaletin tecelli edeceğine güvenir miydiniz yoksa türbanlı başörtülü yargıç karşısındaki gibi tedirgin mi olurdunuz?
Ne hissederdiniz bilemem. Ben o yargıç ve savcılar tarafından da sorgulandım yargılandım. Kırk yıl önce, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kurulan sıkıyönetim mahkemelerinde yani. Yargıçlar savcılar işkence ile sorgulanmamıza kayıtsız kaldılar, cezaevinde işkence altında yargılamaya kalktılar. Ayrıntısına girmeyeyim, tektip cezaevi elbisesi giymediğimiz için duruşmalara almadılar, yazılı savunma verebildim ancak. Yazılı savunmamda, kurum olarak yargıya güvenmediğimi, Türkiye’nin geri kalmışlığında en ağır günahın hukukçulara ait olduğunu belirttim, “Yargıçların görevi işkencecilerin kanlı ellerini yıkamak değildir; sorun, engizisyon hukuku ile hümanist hukuk arasında tercih sorunudur” diye vurguladım. Yargıya onca güvensizlik belirtmeme karşın, sıkıyönetim mahkemesi beraat kararı verdi…
Bu kadar da değil Fikri Bey. AKP’nin iktidardaki ilk yıllarıydı. Rüşvet iddialarına adları karışan generallerle ilgili yazımdan dolayı, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve İkinci Başkan İlker Başbuğ şikâyet ettiler, ünlü 301’inci maddeden yargılandım. Devir, kuvvet komutanlarının devir teslim törenlerinin naklen yayımlandığı, her an askeri darbe beklendiği bir devirdi. Duruşmalarda kurum olarak yargıya güvenmediğimi bir kez daha vurguladım. Yargıç, beni tekzip edercesine beraat kararı verdi. Devrin Başbakanı Tayyip Erdoğan, hakkımdaki beraat kararını dış dünyadan gelen eleştirilere karşı kalkan olarak kullandı.
Demem o ki Fikri Bey, eksik söylediniz. Eksik söylediğiniz için de başörtüsü türban üzerinden cinsiyet ayrımcılığıyla, dahası din düşmanlığıyla suçlanmaya kapı araladınız. Sorun, yargıya başörtülü türbanlı savcı ve yargıçların da atanmasının ötesinde. Türbanlı hâkimden kuşkunuzu belirtmek yerine “Akp hukuk sistemini parti üyeleri ile doldurdu, bu yargıya nasıl güveneyim?” deseydiniz şimdiki gibi lince tabi tutulmazdınız.
***
Asıl sarıksız erkeklerden kuşku duyulmalı
Tekraren belirteyim Fikri Bey, sizin de söylediğiniz gibi türban siyasal İslam tarafından bayraklaştırıldı; ama türban, başörtüsü aynı zamanda siyasal İslamcı erkeklerin aslında eve hapsetmeye çalıştıkları kadınların özgürlüğü. Bu sayede evden çıkabiliyorlar sosyal siyasal hayata katılabiliyorlar. Kendilerine atfedilen siyasal İslamcı militan kimliğinin dışına da çıkabiliyorlar, hayat buna zorluyor. Erkek hastaya bakmayan türbanlı sağlıkçılar geneli temsil etmiyorlar. Yani, genellemek doğru değil, her başörtülü türbanlı kadın siyasal İslamcı değil. İlla kuşku duymak gerekiyorsa, sırf sarık sarmadıkları, takke takmadıkları, cüppenin içindeki pantolon gömlek ve kravatla kürsüye çıktıkları için laik rejimin hukukçuları sanılan erkeklerden endişe edilmeli!
Bu vesileyle belirteyim, “Atatürk ilke ve inkılaplarının yılmaz savunucusu” generallerin ve siyasetçilerin iktidar yıllarında yargılanan Deniz, Yusuf, Hüseyin kendilerini idama mahkûm eden yargıya güvenmiyorlardı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Teğmen Ömer Yazgan’ı, Erdal Eren’i, Veysel Güney’i darağacına gönderenler değil başörtüsü takmak, kadın da değillerdi…
Muhterem Fikri Bey, gerçek laik rejimi görür müyüz, emin değilim; gerçek laik rejimde başörtülü kadın yargıç ve savcılardan endişe etmeyiz diye düşünüyorum. Kim bilir, belki de gerçek laik rejimde inanç sahibi yargıç ve savcılar dini siyasi kıyafetle mahkemeye çıkma gereği duymazlar, İngiliz yargısında olduğu gibi peruk takarlar. Bilmem anlatabildim mi?
Konu, kitaplar yazılsa bile bir şeylerin eksik kalacağı kadar derin. Bu yazıyı noktalarken iki soru da (içtenlikle yanıtlanması koşuluyla) siyaseten Müslümanlara ve gerçek dindarlara olsun:
“İnancın şahitliğini yarım, vârisliğini yarım, aklen ve dinen eksik saydığı, evinde oturmaya memur ettiği kadının hâkimliği tam kabul edilir mi?”
Başörtülü türbanlı kadın başka partideyse “vitrin mankeni” diye ötekileştirmek aşağılamak siyasi ve dini ahlakın neresine sığar?
Yazarın Dİğer Yazıları
Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017Nuriye Semih ölmemeli!!!
3 Ekim 2017Tayyip Erdoğan için endişeliyim: Keşke Amerika'ya gitmeseydi!
20 Eylül 2017Seyahatname-i Rahmi Çelebi: Yosemite'nin Gözyaşları
13 Eylül 2017Seyahatname-i rahmi çelebi, Amerikanın yeniden keşfi!
22 Ağustos 2017Haram para ile hac!!!
7 Ağustos 2017Rojova Kürtleri düşmanımız değildir!
23 Mayıs 2017Ankara'da hakimler yokmuş!
6 Mayıs 2017Aşık Peygamber'den aşık imama insanlık halleri
24 Nisan 201715 Temmuz kontrollü bir darbe miydi?
15 Nisan 2017Peygamberler Günahsız masumlar mıdır?
23 Mart 2017'Dileeeeek, Dilek... Oy Dilek!'
9 Mart 2017Erdoğan: Fetullah'ın din kardeşi Bahçeli'nin ülküdaşı!
6 Mart 2017Hitler ve Mussolini'den Erdoğan'a
25 Şubat 2017Referandumdan evet çıkmazsa iç savaş mı çıkacak?
20 Şubat 2017Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum!
8 Şubat 2017Otobüste linç provası: Kuran Okumak
5 Şubat 2017Referandum Hayırlı olur mu?
30 Ocak 2017Anayasa değişikliği intihar cellatlığıdır!!!
18 Ocak 2017Erdoğan diktasına direnmek yurttaşlık görevidir
11 Ocak 2017Kayseri katliamı
19 Aralık 2016Tayyip istanbul katliamına sahiden üzülmüştür!
13 Aralık 2016Kürdistan Özerk Cumhuriyeti!
9 Aralık 2016Ergenekon'dan 15 Temmuz'a medya
4 Ekim 2016Türbanla özgürleşmek veya tembelliğin güzelliği
16 Eylül 2016Devlet yönetimi Erdoğan'a bırakılamaz!
28 Ağustos 2016