Menderes, Bayar ve Zorlu’nun Amerikan uşaklığını vatanseverlik olarak propaganda ettikleri yıllar, kapitalist blok ile sosyalist blok arasında Soğuk Savaş yıllarıydı. İki blok arasındaki Psikolojik Savaş’ın en çetin ideolojik muharebesi dini inanç cephesinde verildi. Said-i Nursi (günümüzdeki mirasçısı olarak Fetullah Gülen), edebiyatçı ve inanç önderi olarak Necip Fazıl, psikolojik savaşın en etkili kanaat önderleri oldular.
Kürtlere Amerikan askeri yardımı, Rusya’ya S-400 füze siparişi, ekonomi denetiminin Amerikan şirketine bırakılması, vize krizi, Rahip Brunson davası vs. sorunlar Türk sağcıları ve İslamcılarının Amerika ile aşk ve nefret ilişkisini bir kez daha gözler önüne serdi. Şimdi Brunson’ın memleketine dönmesiyle birlikte mazideki mesut mutlu günlere dönülüp dönülmeyeceği, (diplomatik dille ifade etmek gerekirse) ilişkilerin normalleşip normalleşmeyeceği konuşuluyor.
Türk sağcılarının ve İslamcıların genetik Amerika aşkı, daha doğrusu Batı emperyalizmine marazi aşkı bilinmeyen bir olgu değil; İstiklal Harbi sırasında Damat Feritlere, Tanzimat dönemi sadrazamlarına kadar uzanan 200 yıllık tarihi var. Biz İkinci Dünya Savaşı sonrasına bakalım.
***
İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra “Milli Şef” İsmet İnönü’nün ABD ile ilk ikili anlaşmaları imzalamasıyla birlikte Türkiye ekonomisi Batı kapitalizmine eklemlenme sürecine girdi. Malum, ekonomik altyapı siyasi üstyapıyı belirler. Taze burjuvazinin ve toprak ağalarının çıkarları doğrultusunda ekonomi Batı emperyalizmine yamanınca siyaset aynı yolu izledi. Ekonomide, siyasette, eğitimde, kültürde Batı emperyalizmine yamanma dinsel yamanma ile perçinlendi. Siyasetin etkili aktörleri Amerika’ya aşk destanı yazmada birbirleriyle yarıştılar. İslamcı kanaat önderleri, emperyalizme uşaklığı meşrulaştırmada siyasal aktörlerden geri kalmadılar.
ABD liderliğindeki Batı emperyalizmi, Sovyetler Birliği liderliğindeki sosyalist bloku kuşatmak için batıda NATO, güneyde CENTO, güneydoğu Asya’da SEATO ittifaklarını kurdu. İslam ülkelerinde sosyalist hareketleri ve Arap ulusalcılığını zayıflatmak için Kuzey Kuşağı adıyla başlatılan projede önce 1955 yılında Türkiye ile Irak arasında Bağdat Paktı kuruldu. Bağdat Paktı, aynı yıl İran, Pakistan ve İngiltere’nin katılımıyla Central Treaty Organization CENTO’ya dönüştü. CENTO, NATO gibi askeri ittifak olmaktan çok, istihbarat ve psikolojik savaş ittifakıydı. İran, 1979 yılında gerçekleşen ihtilalin ardından CENTO’dan çekildi; aynı yıl Pakistan da çekilince CENTO tarihe karıştı. İslam’ı komünizme ve Arap ulusalcılığına karşı kalkan olarak kullanma projesi bu tarihten sonra Yeşil Kuşak, sosyalist blokun dağılmasından sonra da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla sürdürüldü. Projenin her evresinde sol düşünceye karşı dinci ve milliyetçi ideolojiler pompalandı, emek örgütlerinin karşısına gladyolar ve paramiliter çeteler çıkartıldı; arkaik krallıklar desteklendi; gerektiğinde askeri darbeler yapıldı, faşist diktatörlükler kuruldu.
AMERİKA AŞKI UĞRUNA DÖKÜLEN ASKER KANI
Söylediğimiz gibi Amerika’ya aşk destanı yazmada sağın siyasal aktörleri birbirleriyle yarıştılar; İslamcı kanaat önderleri, siyasal aktörlerden geri kalmadılar.
Liberallerin ve sağcıların “milletin sevgilisi demokrasi kahramanı” diye kutsadıkları Adnan Menderes ve Celal Bayar, Türkiye “Küçük Amerika olacak” diyerek övünüyorlardı. Küçük Amerika sevdasının çeyizi olarak (Meclis’e bile sormadan) yoksul halk çocuklarını ABD’nin Kore Savaşı’na yolladılar; askerlerden 734’ü “şehit” 2 bin 147’si “gazi” oldu, 234’ü esir düştü, 175’inden bir daha haber alınamadı.
Amerika sevdası, sol düşünceye, emeğe ve barışa düşmanlıktır; Menderes ve Bayar bu düşmanlığı, savaşa karşı bildiri dağıtan Barışseverler Cemiyeti üyelerini hapse atarak gösterdiler.
Kore Savaşı’nda Amerikan çıkarları uğruna akan kanın ödülü NATO üyeliği olarak geldi. Türkiye NATO’ya girerken ABD ordudan istihbarata, eğitimden kültüre değin Türkiye’nin içine girdi, sözcüğün gerçek anlamıyla emperyalizm içselleşti.
NATO üyeliği, küresel sermayenin sihirbazı George Soros’un 2002 yılında İstanbul’daki bir konferansta veciz şekilde ifade edeceği üzere, “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü” halk çocuklarının yüzer yüzer “şehit” olmalarının ödülüydü. Toprakları üzerinde kurulan onlarca Amerikan üssü ile Türkiye, emperyalizmin savaşta ilk feda edilecek ileri karakolu ve bölgesel taşeronu oldu.
Bugünkü kadar kanlı olmasa da o yıllarda Ortadoğu yine kaynıyordu; Menderes Türkiye’yi bu kazana atmak için çırpınmaktaydı. Menderes’in Amerikan emperyalizmine yaranmak için Suriye’ye asker gönderme girişimi akim kaldı ama bu kez Irak ve Lübnan karıştı. Menderes’in Bağdat’taki yol arkadaşı Kral Faysal öldürülmüş, iktidar milliyetçilere geçmişti. Menderes bu kez Irak’a asker gönderme sevdasındaydı. Meclis’te 21 Ağustos 1958 günü yapılan dış politika görüşmeleri sırasında Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile CHP Genel Başkanı İsmet İnönü arasında sert tartışmalar oldu. Zorlu’nun sözleri, Türk sağcılarının işbirlikçi uşak ruhunun nişanesi olarak tarihe geçti. Damat Ferit’i aratmayan açıklıkla Zorlu, bölge ülkelerinde anarşik ve yıkıcı sızma faaliyetlerine ve dolaylı saldırılara karşı ABD ve İngiltere’yi desteklemeyi görev bildiklerini vurgulamış, İnönü ve arkadaşlarını vatana ihanetle suçlamaktan geri durmamıştı:
“Türkiye’ye düşen ödev, Amerika’yı küçük devletlerin yardımına gitmeye teşvik etmektir. Birleşik Amerika ve İngiltere, ‘biz oradayız ve bizi davet eden devlet istediği sürece orada olacağız’ diye karşılık verdiler. Böylece küçük bir milletin imdat isteme hakkının olduğunu ve imdat isteğine yetişmenin yükümlülük olduğunu göstermiş oldular. (CHP’li bir milletvekiline seslenerek) Gülme! Sen gülüyorsun, bu hareketinle vatana ihanet ediyorsun!”
ÖNCE ALMAN SONRA AMERİKAN MUHİBBİ SAİD-İ NURSİ
Menderes, Bayar ve Zorlu’nun Amerikan uşaklığını vatanseverlik olarak propaganda ettikleri yıllar, kapitalist blok ile sosyalist blok arasında Soğuk Savaş yıllarıydı. İki blok arasındaki Psikolojik Savaş’ın en çetin ideolojik muharebesi dini inanç cephesinde verildi. Said-i Nursi (günümüzdeki mirasçısı olarak Fetullah Gülen), edebiyatçı ve inanç önderi olarakNecip Fazıl, psikolojik savaşın en etkili kanaat önderleri oldular.
Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşen Said-i Nursi, 1917 Bolşevik Devrimi’nin ardından serbest kalır. Devrim sayesinde esaretten kurtulmasına karşın komünizme düşman kesilir. Said-i Nursi’ye göre komünistler, “zenginlerin malını serserilere ve fakirlere peşkeş çekerler.”
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Almanya safında cihat etmesine ilişkin fetvada imzası bulunan Said-i Nursi, İkinci Dünya Savaşı başladığında Kastamonu’da sürgündedir. Hitler ordularının Sovyet Rusya’ya girmelerini “Hazreti İsa’ya vekâleten, çok müstebidane olan dinsizlik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele” olarak alkışlar, Almanların başarısının Müslümanlar için daha iyi olacağını savunur, Almanya’nın başarması için dua eder.[1]
Almanya savaşta yenilir, Said-i Nursi’nin muhabbeti savaşın galibi ABD’yedir artık; anarşi ve komünizm tehdidi yüzünden Amerika ve Avrupa devletlerinin Müslümanları desteklemek zorunda olduklarını düşünmektedir. Üstad, dine sahip çıkan Amerika’nın İslam dünyasını huzur ve saadete kavuşturacağını savunacak derecede Amerika’ya muhabbet beslemektedir: “Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükunet ve müsalaha bulacağına (huzur ve saadet bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı ispat ediyor, kuvvetli şahit olur.” [2]
Öyle bir muhabbet ki, Kore Savaşı patladığında Said-i Nursi, Menderes hükümetini savaşa katılmaya teşvik etmiş, kendisi de savaşa katılmak istediğini belirtmiştir: “Hükümet Kore’ye asker gönderiyormuş, eğer bana da izin verseler, 5000 genç Nur talebelerimle gönüllü olarak komünistlerle harp etmek için ben de giderim.”[3]
NECİP FAZIL’DAN AMERİKA’YA NAZLI AŞK İLANI
Aynı yıllarda (Türk sağcılarının ve İslamcılarının rahle-i tedrisinden geçtikleri ve “mürşit” bildikleri) Necip Fazıl da ‘komünizm mikrobu’na karşı ABD’nin DDT olduğunu savunuyor, müritlerine “Halk Partisi devrinden beri, mutlak ve mecburi Amerikan siyasetini tutmak, Türkiye hesabına biricik doğru yol” diye öğüt veriyordu; öğüdünü pekiştirmek için de “Dış siyasetimizde Amerikan ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını, kendimizde tecezzi kabul etmez bir şahsiyet vâhidine göre ayarlamakta, devlet ve millet çapında kalkınışımızı kuşatacak derecede büyük ve her işe hâkim bir mâna gizlidir” diye vurguluyordu.
Necip Fazıl’a göre, Türkiye Doğu ve Batı blokları arasındaki muhasebede nihai rakamı belirleyecek tarihi ve coğrafi makama sahiptir, ancak şahsiyetli bir tutum izlemediğinden Amerika tarafından cepte keklik sayılmakta ve boğaz tokluğuna çalıştırılmaktadır. O halde “Amerika'dan bu makamın dolgun hakkını istemek ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalıdır.”
Necip Fazıl, cepte keklik sayılmamak ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek için yapılması gerekeni de şöyle öğütlüyordu: “Bize düşen, kendi kendimize sahip olarak, Amerika’nın ebedî müttefiki, Amerikalının da ‘Sen sensin, ben de ben’ tarzında dostu olmaktır. Amerikalıyı da böylece kendimiz için bir saadet unsuru kılmak... Yoksa belâ haline getirmek değil... Bunu en küçük milletler yaparken biz yapamazsak hazin olur. Amerika da ancak böyle bir şahsiyete maddî ve manevî itibar biçebilir. Yoksa, gelip geçici menfaatleri bakımından alâkadar olduğu; ve bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasındaki perspektif içinde mutalea ettiği kadrodan ileriye geçemeyiz.”[4]
AMERİKA’YA UZANAN DİKENLİ AŞK YOLLARININ NAZLILARI
Fazla naz aşık usandırır derler. Gün gelir, nazlanan sevgili gözden düşer. Menderes ve Zorlu, Amerika’ya nazlanmanın bedeli olarak “NATO’ya CENTO’ya bağlılık” yemini eden cuntanın marifetiyle kurulan darağacında can verdiler... Darbeciler Bayar, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı her türlü suçtan yargıladılar; bir tek ABD ile ikili anlaşmalar ve üslerden dolayı yargılamadılar. Yargılayamazlardı. Zira cuntanın birçok üyesi, Milli Şef İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalar çerçevesinde, 1948 yılından itibaren ABD’de askeri eğitimden geçirilen askerlerden oluşuyordu...
Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında nice siyasal liderler, İslamcı inanç önderleri gelip geçtiler. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Recep Tayyip Erdoğan, Said-i Nursi, Necip Fazıl, Fetullah Gülen, Amerikan yönetiminin “Bizim çocuklar” diye sırtlarını sıvazladığı askerler ve daha niceleri...
Amerika’ya aşk ve nefret destanında birbirleriyle yarıştılar. İçlerinde, Necip Fazıl’ın “nazlı sevgili” öğüdünü ciddi ciddi cinsel aşk beklentisine çevireni bile vardı. Dahası, kendisini Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı ilan edip, Amerikan askerinin Müslüman ülkelerde girdiği savaşlardan sağ salim dönmesi için dua edeni de çıktı...
Dedikoduya merak sarıp, hangisinin ne yaptığını sormayın lütfen!
Hayli uzayan yazının kuyruğunu bağlama vaktidir.
Devamı gelecek yazıya.
[1] Osmanlıca Kastamonu Lahikası-1, s. 304’den aktaran Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c.2, s. 1094-1096.
[2] Tarihçe– Hayat , 88, Arabi Hutba–i Şamiye Eserini tercümesi / Birinci Kelime / Haşiye, İçtima–i Reçeteler II/101.
[3] Necmettin Şahiner, Hatıralarda Bediüzzaman, s:127.
[4] Büyük Doğu Dergisi, 17 Temmuz 1959, S.20.
Yazarın Dİğer Yazıları
Siyasetçi Neden Yalan Söyler?
3 Temmuz 2022Siyasi yalanın Soylusundan soysuzuna
23 Haziran 2022Yalancının Ampülü Yatsıdan Sonra Da Yanıyor
17 Haziran 2022Ukrayna: İnsanlık Vahşetle Sınanıyor
25 Mart 2022Vatan Uğruna Ölündüğü Sanılır, Sanayiciler Uğruna Ölünür
17 Mart 2022Rusya'nın Ukrayna'yı İşgaline Hayır
26 Şubat 2022Yedisinden Yetmişe Erdoğan
1 Şubat 2022Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'den Bugüne Medya
31 Ocak 2022Adem'in Cehaleti ya da Öküz Altında Buzağı Aramak
26 Ocak 2022Sahte Adnan Menderes Mektubu
20 Ocak 2022Şahsım'ın Büyükelçiler Blöfü
27 Ekim 2021Bahçeli Devlet'in Hikmeti
7 Ekim 2021Şam'da Zafer Namazı ve Kabil Kayyımlığı Rüyalarından Hayal Kırıklığına
28 Eylül 202112 Eylül Yargısından Ak Yargıya
21 Eylül 2021Erdoğan bir süredir 'Eski Türkiye yok' diyor ya, ben de aynı kanıdayım.
23 Temmuz 202115 Temmuz Hamaseti
17 Temmuz 2021İşsiz Sayısı Artıyor, İşsizlik Oranı Düşüyor!
12 Mayıs 2021TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017