‘Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler!’ -Bu söz, Marie Antoinette tarafından, Paris'te ekmek kıtlığının doruğa ulaştığı esnada, kocası XVI. Louis ile birlikte kral ve kraliçe olarak Fransız tahtına geçtikleri taç giyme töreninde söylendi. Yıl 1775’ti..
Kraliçe Antoinette’in bu sözü söyleyip söylemediği kesin değildir, ama 'halkın açlığı, yoksulluğu ile sarayın lüks ve şatafatı arasındaki çelişkiyi, zalimce sömüren egemen sınfların hoyrat tutumunu ifade eden bir söylem olarak tarihte yerini aldı..
Marie Antoinette, kolunda 50 bin dolarlık çanta taşıyan, dört bin beşyüz liraya çay içen, Beştepe sarayındakiler gibi, müsrif birisiydi. Paranın gerçek değeri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Yeni kıyafetler ve pahalı elmaslar satın alıyor, her fırsatta kumar oynuyordu. Yirmi birinci doğum gününde, üç gün üç gece süren bir kumar partisi verdi. Bu süre zarfında el değiştiren paranın haddi hesabı yoktu.
Kral XVI. Louis ve kraliçe Marie Antoinette’in monarşisi, temelinde İngiltere ile rekebeti yatan Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na sağladığı yoğun mali ve askeri destek yüzünden devleti zaten iflasın eşiğine getirmişti. Ardından1786'da İngiltere ile yapılan Ticaret Antlaşması ile Fransız pazarlarını İngiliz mallarına açtı, Fransa endüstrisi İngiliz endüstrisinin karşısında korunmasız kaldı. Bu yüzden fabrikalar, işyerleri kapandı, işsizlik arttı. Bütün bunlara karşın soylular, en ılımlı malî reformlara bile yanaşmak istemediler. Tek çıkar yol olarak, halkın sırtına yeni vergiler koyma yolunu seçtiler..
Bu amaçla, XVI. Louis, 1614’ten beri toplanmamış olan Ancien Régime’in (Eski Düzen) parlamentosu Etats-Généraux’u (Genel Meclis) 4 Mayıs 1789’da toplantıya çağırdı. Genel meclis, üç sınıftan, yani soylular, ruhban sınıfı ve Üçüncü Zümre'nin temsilcilerinden oluşuyordu. Üçüncü Zümre ise yükselen burjuvazi ve zanaatkarları içeriyordu.. Ancak Genel mecliste oylama kişi saysına göre değil, sınıfa göre idi. Ruhban sınıfı ve soylular iki oya sahipken Üçüncü Zümre’nin yalnızca bir oyu oluyordu. Üçüncü Zümre’nin temsilcileri şiddetle oylamanın kişi sayısına göre yapılmasını savundular. Bu durumda çoğunluk oluyorlardı. Onlar, ‘yasalar genel iradeyi ifade etmelidir, Millet, üzerinde karar kılmadıkça, hiç bir yasa varolamaz’ diyordu..
Devrimin yolu bu çatışmadan açıldı.. Fransız Devriminin Sosyalist Tarihi'nin yazarı ünlü enternasyonalist Jean Joures’nin dediği gibi, ‘’ülkenin mali sorunları, soylu ve ruhban sınıfının ayrıcalıklarına dokunulmadan çözülemeyecek kadar derin ve kronikti’’ Paris halkı direnişe hazırlandı. Devrimci burjuvazi muhafızlarını oluşturdu. Silahlanan Paris halkı 14 Temmuz 1789'da krallık baskısının simgesi olarak gördüğü o günün Silivri’si Bastille'i ele geçirdi. Bu hareketle, ayaklanma devrime dönüştü.. Dünya tarihinin akışını değiştiren Fransız Devrimi böyle başladı..
**
Yıl 2018..
Mümkünse seçilmiş kral /sultan olmak için taç giyme törenine hazırlanan Erdoğan, nüfusun yüzde-70’I, yani 56 milyonu açlık sınırı altında, (DİSK araştırmasına göre) yüzde-17.7’sinin işsiz olduğu bir ülkede, aç, işsiz, boşta gezer insanlara ekmek yerine kek vaadinde bulunuyor. Ekmek yok, kek yiyin diyor..
Kendisi, Marie Antoinette ve XVI. Louis’nin Versay sarayından büyük, 1150 odalı sarayında şatafat, ihtişam, debdebe ve gösteriş içinde yaşarken, 300 odalı yazlık saray inşa ederken, onların monarşisini andiran, kamuoyuna sunduğu modelde kendisini güneş sisteminin tanrısı gibi tanımlayan bir yönetim şeklini halka kabul ettirmeye çalışıyor..
Bir başka deyişle, monarşinin çağdaş biçimi olarak otokratik bir diktatörlük kuruluyor, o nedenle benzerlikler sözkonusu. O gün Frnsız monarşisi, toplumsal ve siyasal reformu savunan, aklı ve bilimi referans alan düşünürlere kulaklarını ne kadar tıkamışsa, Erdoğan otokrasisi de akıl ve bilimden en az o kadar kopuk.
Öte yandan, elbette bir burjuva deviriminin gerekliliğini ima etmiyorum. Lakin Fransız Devrimi, bir burjuva devrimi olmakla birlikte, demokratik bir cumhuriyet için verilen mücadelenin tarihidir aynı zamanda.
15 Temmuz darbe girişimi Erdoğan için ‘’Allah’ın lüffu’ ise 20 Temmuz da o lütfun tezahürüdür. Onbinlerce kamu çalışanının, akademisyenin, öğretmenin tasfiye edilmesinin, yüzlerce derneğin, radyo-televizyonun, gazetenin kapatılmasının silahı olan OHAL uygulaması bu tezahürün gerçekliğidir. Yani tek bir darbenin iki aşaması, iki yüzü sözkonusudur..
Bu seçimlerin de darbenin son aşaması olarak planlandığının bir çok göstergesi var.
Başlıcası, seçimlerin OHAL koşulları altında gerçekleşiyor olmasıdır. Adil bir seçim değildir. Dahası Cumhurbaşkanı adaylarından birisi (Selahattin Demirtaş) hapistedir. Partisi HDP’nin barajın altına düşürülmesi için talimat verilmiştir.. Ne var ki, talimatı veren Beştepe'ki zat, HDP’li seçmeni korkutmak için, mitinglerinde Demirtaş’ın idamını gündeme getirmiş, ancak 'HDP hala bu milletten nasıl oy alıyor, inanamıyorum' demek zorunda kalmıştır..
Halk, Gezi İsyanından bu yana egemenlik sisteminin adım adım gelişen devlet terörü ve baskısında diktatörlüğün fragmanını görmüş ve bu algıyla demokrasiye sahip çıkma kararlılığını göstermektedir. Hiç bir inandırıcılığı kalmamış, aptalca yalanlara başvurmak çaresizliği içindeki Erdoğan karşısında hile ve gaspa karşı, devlet şiddeti ve baskısına, mafyalarla içiçe geçmiş iktidarın yönettiği çetelerin ve paramiliter grupların, kazanmazsak iç savaş çıkar tehditlerine boyun eğmeyeceğini göstermektedir. Bu kararlılık Muharrem İnce’nin mitinglerinde kendisini coşkuyla gösterdi. HDP’nin kürt illerindeki mitingilerinde, Dıyarbakır’da, Van’da gösterdi.
Muharrem İnce’nin, kürt halkının temel talepleriyle AKP tabanı dahil diğer toplumsal kesimlerin taleplerini bir birbiriyle özdeşleştiren bir söylem bütünlüğü kurması, geliştirmesi ve bunu sürekli tekrarlayarak kitlelerin bilincine kazıması, halkın güvenini kazanmakta ve kararlılığını, cearetini artırmakta önemli bir rol oynadığını teslim etmek gerekir. Kendi ideolojik evreninin potansiyelinin çıkarabileceği, Millet İttifakını da esneten-eğiten bir özdeşleşme ve dolayısıyla demokratik cumhuriyetin bir ön-taslağıdır bu.
Bu, aynı zamanda, Erdoğan ve AKP'nin ya da Cumhur ittifakı denilen gerici-faşist cephenin, siyasal islam denilen eklektik ideoloji ile, kitlelerin, tutkularını, içgüdülerini, önyargılarını, cehaletlerini, ve alışkanlıklarını egemenliklerinin kalıcılığı uğruna yönetmelerinin sonuna da gelmiş oldukları anlamına gelmektedir. Ki, bunu kavramak, daha sert mücadelelere sahne olacak seçimler sonrası için önemlidir. Çünkü AKP paradigmasının kırılması demektir bu.
İşte bu iki olgu HDP ve sosyalistlerin omuzlarına yeni tarihsel görevler yüklüyor.
Bugün üç ittifak var. 3.sü HDP’de ve etrfında kümelenen Halkların Demokratik ittifakı. Emek-barış ve demokrasi güçleri ağırılıkla bu ittifakın içinde, çeperinde. Bununla birlikte Cumhur İttifakı karşısında tek bir demokrasi bloku var. HDP etrafında sosyal demokratların da katılımıyla tabanda bir ittifak oluşuyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi, barajı geçmenin stratejik önemi ise, ikincisi de HDP’nin bu seçimlerde daha sol bir söylem ve adaylarla ortaya çıkmasıdır. Yani HDP’nin sadece kürt seçmeni yok, doğuyu ve batıyı birleştiren sol seçmeni de var. Ezilen halkların, toplumsal grupların çıkarları ile emekçilerin çıkarlarını özdeş kılmaya yönelen bir eğilimle ortaya çıkıyor.
Bu nedenle, bu ittifakı, başta HDP ve HDK’da varolan siyasi özneler olmak üzere bütün devrimci-demokrat hareketler, gerçek demokrasiden yana olan, çıkarları kapitalist sistemin sınırlarını aşan demokratik sınıfların ittifakına evriltmek için kendisini genişleterek yeniden örgütlenmelidir. İşçi sınıfının politik süreçte etkin rol oynaması için Emek Cephesi inşa edilmelidir. Kimlik siyasetinin etkisini yitirdiği bir sürece girdik. Türkiye’de siyasal toplumu ve sivil toplumu yeniden örgütlemeyi hedef alan, acil talepleri içeren bir geçiş programı hazırlanmalıdır. Bu program, aslında HDP’nin manifestosunda, Haziran Hareketi gibi oluşumların deklarasyonlarında var. Yeniden-örgütlenme bu programın talepleri ve kitlelerin başkaldırısını temel alan bir mücadele çizgisiyle birleştirilmelidir.
HDP’nin bir halk ittifakı olarak, ezilenlerin, sömürülenlerin ileri mevzisi olarak tahkim edlimesini, soyalistlerin yığınağı bu ittifak etrafında yapmasını söylemek sadece ideolojik bir tercihin ifadesi değildir. HDP’yi Millet ittifakı içine dahil edemeyen dinamikler, seçimin ardından politik tavırlarını daha açık ortaya koyacaklardır.. Bu bir teğel ipiliği gibi, CHP’nin içinden geçen, İYİ Parti’ye bağlanan ve orada kalınlaşan bir eğilimdir. HDP’nin içinde barındırdığı potansiyelin farkındadırılar.
Bu, ancak anti-kapitalist taleplerle demokratik talepleri birlieştiren bir politik çizginin daha belirgin ve daha örgütlü kılınması ile karşılanabilir. HDP kilit rolünü sadece parlamento aritmetiğinin ona verdiği imkan ile değil, asıl olarak bu çizgiyi yükselterek ve kitlelerle buluşturarak elde edecektir. Demokratik cumhuriyetin ön-taslağı dediğim şeyi daha ileri, daha radikal bir rotaya çekecek basıncı yaratacak bu çizgidir.
*
Son söz olarak..
Demokrasi bloku (Millet ittifakı+HDP) Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini kazanmış görünüyor. Muharrem İnce’nin yüzde 33-35 aralığında bir oy alacağını tahmin ediyorum. Erdoğan’nın ise yüzde-43-44.. 2. Turda HDP’nin yüzde-75’I İnce’ye oy verirse (HDP’nin milletvekili seçimlerindeki oyunun yüzde-12-13 olacağı öngörüsü ile) bu yaklaşık yüzde-43-44 demektir. İyi parti ve Saadetin oy oranlarını yüzde 10-11 ve yüzde-4 olarak öngürüsek, iki partiden yüzde elli fireyle İnce’ye 7 puan gelir. CHP’nin parti olarak oyu yüzde 26-27 aralığında olur.
ELbetteki, halkın iradesi sandıklardan çıkarsa..
AKP-MHP ittifakının diktatörlüğü sürdürme ve kalıcılaştırma konusunda kararlı olduklarını, iktidarı barşçıl bir şekilde terk etmeyeceklerini hatırlatmak isterim. Başka çareleri yok çünkü. Herşey bir yana, Gülen cemaatinin FETÖ’ye dönüşmesinin, katliamların, siyasi cinayetlerin azmettiricisi ve sorumlusu Erdoğan ve AKP’dir. İttifak bir suç ortaklığıdır. Sadece siaysi bir ağ değildir bu. 450 milyar dış borcun, yaklaşık 350 milyar dolarının aktarıldığı güçlü bir sermaye kesimi de sözkonusudur. Dolayısıyla, hile dahil, şiddete de başvurabilecekleri beklenmelidir. Bunun nasıl gelişeceğini önümüzdeki saatlerde ve günlerde göreceğiz..
Ancak her ne olursa olsun, önümüzdeki süreç diktatörlüğün sonbaharı olacaktır. Halkların ve emekçilerin kararlılığı ve cesareti, diktatörlüğün sonunu getirecektir.. Yeterki, bu kararlılık ve cesareti yükseltecek ve demokratik cumhuriyet hedefine yöneltecek doğru politikalar geliştirelim..
Yazarın Dİğer Yazıları
Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019Türkiye yol Ayrımında
2 Mayıs 2018HDP Kongresi..
11 Şubat 2018CHP kurultayı, faşizm ve savaş
6 Şubat 2018RTE olsa olsa Herkül’üyle henüz karşılaşmayan Cacus olabilir
23 Aralık 2017Ecevit ve Kılıçdaroğlu
15 Haziran 2017Son darbe
17 Nisan 2017Distopya*: Evet çıkarsa ne olocak?
12 Nisan 2017Ey Fravun'a iman edenler!
25 Aralık 2016Efendisiz-vesayetsiz-demokratik cumhuriyet için Kurucu Meclis
10 Ağustos 2016'Uzun Bıçaklar Gecesi' ve İç savaş provası
18 Temmuz 201614 Haziran 2016
Diktatörlüğe karşı Halk Devrimi
25 Nisan 2016'Devrim ve karşı-devrim'
18 Ocak 2016Nuray Mert ve ‘Faydalı salaklık’
11 Ocak 2016'Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’
31 Ekim 2015Bir de kalkmış herkesi 'sağduyulu olmaya davet' ediyor..
10 Ekim 2015Asıl Şerefsizler kimlerdir, halka, devrimcilere ve demokratlara karşı nasıl savaşırlar
9 Ağustos 2015’Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere’
23 Temmuz 2015Dilipak: Cinsel olarak tahrik ediliyoruz / Eşcinselliği Osmanlıyı geri getirmek isteyenler kışkırtıyor
4 Temmuz 2015Kendi tanrısına bile ihanet eden adam..
6 Haziran 2015AKP Faşizmi, ant-faşist cephe, HDP, BHH ve CHP
5 Ocak 2015Erdoğan ve AKP, Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonuna el koyacak..
15 Aralık 2014Ya Kobane ya barbarlık!
14 Ekim 2014Gezi İsyanı Türkiye'nin 1905'idir
25 Temmuz 2014CHP’nin BOP’un resterasyonuyla uyumlu stratejisi
26 Haziran 2014'Yeni Türkiye' Soma madeninin altında kaldı..
2 Haziran 2014BDP/HDP Cumhurbaşkanlığı seçimi Için ne diyor?
6 Nisan 2014En uzun gün ve olasılıklar
30 Mart 2014HDP, CHP'nin oylarını mı bölüyor?
27 Mart 2014İsyanın adı Berkin-
12 Mart 2014'Paralel devletler', koku-tutulması ve devrimci kopuş
19 Ocak 2014Devlet ikiye mi bölündü yani?
17 Aralık 2013Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
15 Aralık 2013Erdoğan-Barzani ittifakı: 'İslam' kardeşliği
17 Kasım 2013Cumhurbaşkanı ve başbakanıyla devletin linç girişimi!!
7 Eylül 2013'Kimyalı' mı 'Kimyasız' mı?
30 Ağustos 2013Başka coğrafyanın çocukları: Rojavalı çocuklar
6 Ağustos 2013Muhalefet, Direnişin açtığı yoldan yürümeli, anayasa görüşmelerinden çekilmelidir
16 Temmuz 2013Yanıyor insanlık hâlâ!
1 Temmuz 201325 Haziran 2013
Belli ki, geldiğiniz gibi gitmeyeceksiniz!
15 Haziran 2013'Bir kaç çapulcu' kim?
2 Haziran 2013İlle de Roboski!!!
6 Ocak 2013'Eğitimin paradigmasını değiştiriyoruz' demek, laikliğin tasfiye ilanıdır
3 Aralık 2012Cumartesi.. Cumartesi..
25 Kasım 2012Ruhu alçalan toplum
29 Ekim 2012Tezkere provokasyonu
4 Ekim 2012Alçaklığın dayanılmaz irtifası..
24 Ağustos 2012Aygün neden kaçırıldı?
13 Ağustos 2012Savaş kışkırtıcılığı suçtur!
23 Temmuz 2012CHP Kurultayı ve Devrimci Cumhuriyet
16 Temmuz 2012Mızrağın ucundaki 'Islam' ve biyopolitiği
12 Haziran 2012'Ceddin deden, neslin baban..'
19 Mayıs 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme -Faşizm yargılıyor
17 Nisan 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme
16 Nisan 2012Bu başbakan kimin başbakanı?
14 Mart 2012Devlet iktidarının yeniden paylaşım savaşı
14 Şubat 2012Dersim, CHP ve Faşizm
29 Aralık 2011Kürt sorununda 'Osmanlı'da oyun çok'
27 Ekim 2011Adını siz koyun..!
8 Ekim 2011“Laiklik kesinlikle ateizm değildir” Öylemi?
27 Eylül 201190’nında devrimci delikanlı*
18 Ağustos 2011Yanıyor insanlık hala!
3 Temmuz 2011Türkiye Dönüm Noktasında
31 Mayıs 2011