24 Haziran seçimleri, İslamcı faşist diktatörlüğü tökezletmek geriletmek yolunda yeni bir fırsat olduğu kadar sosyalistler için de en geniş kitle içinde çalışabilme, sosyalist hareketin zafiyetlerini gözlemleme zeminidir.
Belirtmeye gerek yok, seçimlerde sermayedar sınıfın hegemonyası sona ermeyecek. En iyimser olasılıkla İslamcı parti ve ortağı (güncel koalisyon olarak Cumhur İttifakı) iktidardan düşse bile yerini sol sosyalist bir iktidar almayacak; yerini başka bir sermaye hizbi (güncel koalisyon olarak CHP, İYİ Parti, SP ve DP’den oluşan Millet İttifakı) alacak. (Elbette bu iyimser varsayım, İslamcı Reis’in seçim sonucuna razı olması koşuluyla geçerlidir.)
Seçimlerde sermayedar sınıfın hegemonyası sona ermeyecek diye sosyalistler seçimlere ilgisiz kalma lüksüne sahip değildir. Ergen komünizmi tartışmasına gerek olmadan vurgulamak gerekirse, sermaye düzeninde yapılan seçimlerde, bir dönem için ülkeyi hangi sermaye hizbinin yöneteceğine karar verilir. Sosyalistlerin stratejik hedefi böyle bir sermaye demokrasisi (veya faşizmi) yerine emek demokrasisini kurmaktır. Sosyalistlere göre sermaye düzeninde seçimler ve parlamento “siyasi ömrünü doldurmuştur” ama, emekçi sınıflara göre de ömrünü tamamlamış mıdır? Son anayasa değişikliğiyle parlamento daha da etkisizleşmiş olsa da, emekçilerin gözünde ömrünü tamamladığı söylenemez; daha vahimi, on milyonlarca emekçi “karşı-devrimci” sermaye partilerinin ve gerici sendikaların kitle tabanını oluşturmaktadır. Buna karşılık sosyalist hareket burjuva devlet aygıtını ve öteki gerici kurumları dağıtacak örgütlülük ve güce sahip değildir. Dolayısıyla, henüz düzenden umudunu tümüyle kesmemiş, sosyalist devrimin hayalinden bile yoksun emekçi sınıflara düzeni teşhir etmek, en geniş kitleyle bağ kurmak için seçimlerde çalışmanın önemi şüphe götürmez. Koşulların devrim için uygun olmadığı bu evrede seçime ve parlamentoya katılmak, sosyalist harekete zarar getirmek şöyle dursun, faşistleşen devlet aygıtını niçin dağıtmak gerektiğini daha kolay anlatma olanağını sağlar...
***
Güncel siyasi durumu değerlendirmek gerekirse; artık çıplak gözle de görülüyor ki, emek düşmanı politikalarıyla on altı yıldır iktidarda olan İslamcı parti ideolojik politik inisiyatifini yitirdi. Geçen yılki anayasa değişikliği referandumunda milliyetçi faşist partiyi de yanına almasına karşın, sandık hilesiyle ancak başarılı olabildi. Nihayet, derinleşen ekonomik siyasi ve dış politik krize karşı erken seçim istemek zorunda kaldı. Ne var ki, giriştiği manevralar dinci faşist iktidarın siyasal ömrünü uzatmaya yetmiyor. On altı yıldır iktidarda değilmişçesine açıkladığı “Daha fazla demokrasi, daha geniş özgürlük, daha saygın parlamento, daha bağımsız yargı” programı inandırıcı bulunmuyor. İslamcı Reis ilk kez “millet tamam derse kenara çekileceğini” söyledi. Dinci faşist partinin yenilebileceği duygusu yaygınlaşıyor; muhalif düzen partilerinin de bu duyguyla ilk kez daha canlı bir dinamizm geliştirdikleri gözleniyor.
Bu koşullar altında sosyalistler, ümmetçi milliyetçi faşist iktidarın seçim yoluyla meşruiyet kazanma girişimine seyirci kalamazlar. Sosyalistlerin, egemen sınıfın iç çatışmalarına, sermaye egemenliğinin hangi biçimleri alacağına, hangi sermaye hizbinin iktidarında devrimci çalışma için daha elverişli koşullar bulunacağına kafa yormamaları da düşünülemez.
Peki sınıflar mücadelesinin bu evresinde sosyalistler ne yapmalıdırlar?
Onlarca parti, dergi çevresi ve topluluktan oluşan sosyalist sol ne yazık ki ittifak benzeri bir platform oluşturamadı, oluşturması da beklenmiyor. Nitekim seçime katılma yeterliliğine sahip bir sol parti yok. Sosyalist solun bu haliyle kitlede karşılık bulması elbette beklenemez. Yine de bunca dağınıklığına karşın sosyalist sol seçime kayıtsız kalmamalıdır. Seçimleri ve genel siyaseti etkileyecek gücü olmasa da, sol kimlikli adaylara, en yakın müttefik siyasi örgüt olarak da HDP’ye omuz vermek, demokrasi mücadelesinin sosyalist sola yüklediği kaçınılmaz bir görevdir. Ve dahi bilinir ki, demokrasi için tutarlı bir devrimci savaşım yürütülmeden devrim yapılamaz!!!
***
Sosyalistler HDP’ye destek vermelidir? Çünkü HDP, sermayenin iki blokundan farklı, demokratik bir programa sahip tek parti olarak seçimlere giriyor.
İktidardaki faşist blokun HDP’yi şeytanlaştırmasına karşılık, muhalif düzen partilerinin “Millet İttifakı” platformu da Kürt sorununda milliyetçi şoven kaygıları aşamadı, ülkenin en dinamik muhalif partisi HDP’yi dışarda bıraktı. Ne var ki, dışarıda bırakılması, ümmetçi milliyetçi faşizmi geriletme mücadelesinde HDP’nin önemini azaltmak yerine daha da arttırdı.
Örneğin, ittifak dışında bırakılan HDP’nin yüzde 10’luk hırsızlık barajını aşması, güncel siyasi konjonktürde yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü, HDP barajı aşamazsa, iktidardaki koalisyon fazladan 60 dolayında sandalye kazanarak, Meclis’te çoğunluğu sağlayacaktır. Meclis çoğunluğunu sağlayan faşist ittifak başkanlık seçimini de kazanırsa, meşruiyetini tazelemiş olmakla kalmayıp, tümüyle dizginsiz kalacaktır. Faşist koalisyonu hem Meclis’te hem de başkanlıkta frenlemek için HDP’nin seçim barajını aşması şarttır. CHP’nin solu neredeyse tümüyle dışlaması da göz önüne alındığında, HDP’nin desteklenmesi daha da kritik önem kazanmıştır.
Bu vesileyle anımsatmalı ki, HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ve onca milletvekili bugün hâlâ hapistelerse, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla Erdoğan despotizmine direndikleri için tutukludurlar. Sözün özü, parlamento seçiminde HDP’nin desteklenmesi sadece sosyalistler için değil, ülkenin gidişatından endişe duyan CHP ve diğer parti seçmenleri için de ihmal edilemez demokratik bir görevdir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bu demokratik dayanışma gereğini ve matematiksel gerçeği görmezden gelmenin pratik sonucu, HDP’nin barajın altına itilmesine katkı olur ki, İslamcı faşist diktaya soldan omuz vermek dışında bir anlamı yoktur.
***
HDP elbette pratiği ve örgütsel yapısı itibariyle sosyalist bir parti değil. Silahlı Kürt muhalefeti PKK ile sıhrî ilişkisi de malum. Kurucu bileşen olarak PKK’nin ağırlığına karşın HDP yüzde yüz PKK güdümünde bir parti veya kimilerinin öne sürdüğü gibi “Kürt MHP’si” de değil. HDP içinde kurucu bileşen olarak çeşitli sol partiler, dergi çevreleri, demokratik kitle örgütleri de bulunuyor.
1990 yılında Halkın Emek Partisi ile başlayan zincirin son halkasını oluşturan HDP, kurucu bileşenleri ve programı itibariyle sosyalist parti izlenimi verse de pratiği ve örgütsel yapısıyla radikal demokrat bir örgüt. Programında sınıfsal kurtuluşu da vurgulamasına karşın pratiğinde sınıfsal kurtuluştan önce kimlik kurtuluşunu öncelediği biliniyor.
“Emek, eşitlik, özgürlük, barış ve adalet için...” başlıklı parti programında “Partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır” diyor. Programında kendisini “Partimiz, her ulustan, her dilden, kültürden ve inançtan Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, üretici köylülerin, küçük esnafın, emeklilerin, kadınların, gençlerin, aydınların, sanatçıların, LGBT bireylerin, engellilerin, ezilen ve sömürülen tüm halk güçlerinin arzuladığı amaca varmak üzere güçlerini birleştirdikleri ve demokratik halk iktidarına/yönetimine yürüyenlerin partisidir” diye tanımlıyor.
Bir örgüt kendisini daha nasıl tanımlasın da dostluğuna sosyalistleri ikna edebilsin?
Bu vesileyle belirtmeli ki, HDP’nin yukarıda belirtilen programıyla örtüşen, kendisine oy vermeyi düşünen demokratların tereddütlerini giderecek bir söylem tutturmak için daha özenli çaba göstermesi tarihsel bir sorumluluktur.
Uzun söze gerek yok. Onca zorbalık, emek düşmanlığı, nefret ve ayrımcılıktan sonra Türkiye’nin diktatörü tökezletmeye, nefes almaya çok ihtiyacı var. Irkçılığa, faşizme, emperyalizme, sermayenin sömürü ve zulmüne karşı nice bedeller ödemiş sosyalistlerin demokratların seçimde ne yapmaları gerektiği konusunda arife tarif gerekmez. İslamcı partinin iktidarı gönül rızasıyla bırakmayacağı, sandık hilelerine başvuracağı, bu olasılığa karşı 24 Haziran akşamına ve 25 Haziran sabahına şimdiden hazırlanmak gerektiği de aşikârdır.
Aşağıdaki adreslerde kayıtlı yazılarla birlikte okunması dileğiyle
http://rahmi-yildirim.blogspot.com.tr/2015/05/diktatoru-tokezletmek-icin-oylar.html
http://rahmi-yildirim.blogspot.com.tr/2015/05/hdp-alerjisi-mi-kurtlere-antipati-mi.html
Yazarın Dİğer Yazıları
TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017Nuriye Semih ölmemeli!!!
3 Ekim 2017Tayyip Erdoğan için endişeliyim: Keşke Amerika'ya gitmeseydi!
20 Eylül 2017Seyahatname-i Rahmi Çelebi: Yosemite'nin Gözyaşları
13 Eylül 2017Seyahatname-i rahmi çelebi, Amerikanın yeniden keşfi!
22 Ağustos 2017Haram para ile hac!!!
7 Ağustos 2017Rojova Kürtleri düşmanımız değildir!
23 Mayıs 2017Ankara'da hakimler yokmuş!
6 Mayıs 2017Aşık Peygamber'den aşık imama insanlık halleri
24 Nisan 201715 Temmuz kontrollü bir darbe miydi?
15 Nisan 2017Peygamberler Günahsız masumlar mıdır?
23 Mart 2017'Dileeeeek, Dilek... Oy Dilek!'
9 Mart 2017Erdoğan: Fetullah'ın din kardeşi Bahçeli'nin ülküdaşı!
6 Mart 2017Hitler ve Mussolini'den Erdoğan'a
25 Şubat 2017Referandumdan evet çıkmazsa iç savaş mı çıkacak?
20 Şubat 2017