Kelt Rüyası’nı okurken bir an, Kürt coğrafyasında 90 yıldır terennüm edilen bir ağıtın dizeleri aklıma geldi: “Süngü uçlarında donakalmış, bebelerin son bakışları.” Yanı sıra, 30 yıl önce Halepçe katliamında elma kokulu bebeğine sarılırken can veren annenin resmi aklıma geldi. Yanı sıra, panzere bağlanıp sürüklenen, etrafında zafer resmi verilen çıplak cesetler.
Epeydir kendi kendime mırıldanıyorum, dost meclislerinde de söylüyorum: Evrim tarihinde insandan daha zararlı, daha zalim bir canlı olmasa gerek!
Kelt Rüyası adlı romanda benzer bir cümleye rastlayınca acı acı gülümsedim. Perulu yazar Mario Vargas Llosa, 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığı romanın bir yerinde, kahramanı Roger Casement’i şöyle konuşturmuş: “Kongo’da öğrendiğim bir şey varsa, o da, insanoğlundan daha kan dökücü bir canavarın var olmadığıdır” (s: 114).
***
Roman çoğu kere kurmaca bir metindir ama Kelt Rüyası kurmaca bir roman değil, İrlanda bağımsızlık hareketinin öncü isimlerinden Roger Casement’in yaşamını anlatıyor.
Roger Casement, 1864 yılında Britanya İmparatorluğu hegemonyasındaki İrlanda’da asker bir babanın oğlu olarak doğmuş. Ailesi klasik Protestan bir aile ama annesi gizlice Katolik olarak vaftiz ettirmiş Roger’ı. Gençliğinde ünlü seyyahlarla Afrika gezilerine çıkmış. Devir sömürgeciliğin altın devridir. Birlikte yolculuk ettiği seyyahlara ve sömürge yöneticilerine göre kolonyalizm kötü bir şey değildir; tarih öncesine ve yamyamlığa takılıp kalmış halklara medeniyet ve demokrasi götürme, putperestlik yerine Hristiyanlığı öğretme pratiğidir. Bu uygarlaştırma ve kalkındırma işinde İngiltere, Avrupa’ya öncülük etmektedir...
Roger Casement 1895’te İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na memur yazılır; bu kez özel yetkili konsolos olarak, yerli halkların Londra’ya kadar ulaşan şikâyetlerini araştırmak üzere Afrika’yı yeniden dolaşır. Duydukları gördükleri karşısında dehşete kapılır. Sansürlemeden yazdığı 1904 tarihli Kongo Raporu geniş yankı uyandırır. Yerliler acımasızca katledilmekte, köyler bazen içindekilerle birlikte ateşe verilmektedir. Kauçuk ticaretinde hileli tartı nedeniyle kotayı bir türlü dolduramayan erkeklerin karıları çocukları toplama kampında rehin tutulmakta, istismar edilmekte, ceza olarak kırbaçlanmaktadır. Güvenlikçilere zimmetli silah ve mermilerin boşa kullanılması yasaktır. Boşa harcanmadığının, bir asi yerlinin cezalandırılmasında kullanıldığının kanıtı, öldürülen yerliye ait kol, parmak, kulak, erkeklik organı gibi uzuvlardır. Rasgele mermi sıkan, bir karaltıya ateş eden güvenlikçi de kanıt olmak üzere bir yerlinin uzvunu kesmektedir. Mermiden tasarruf etmek için, birkaç yerli arka arkaya dizilip öldürülmektedir...
Roger Casement, Kongo’dan sonra Brezilya’ya gönderilir. Amazon havasında da aynı vahşete tanık olur. “Hangi Tanrı, insanların katline ve acı çekişine göz yumar, böyle bir Tanrı olabilir mi?” diye vicdani hesaplaşmaya girer. Bir hesaplaşma anında şöyle bir cümle de kurar: “Akıl yürütecek olursan, Tanrı tıpkı bir nefes duman gibi buhar olup uçar” (s: 424).
(Bu akıl yürütmeye karşın, hayata veda ederken Tanrı’dan af dilemekten kendini alamaz.)
Yıllar süren incelemenin ardından kaleme aldığı Amazon havzasına ilişkin 1911 tarihli “Mavi Kitap” raporuyla “uygar” Avrupa’yı ve öncüsü İngiltere’yi bir kez daha sarsar. İngiliz hükümeti, bu çalışmalarının karşılığı olarak Casement’a Sir unvanı verir.
***
SÖMÜRGE KONSOLOSLUĞUNDAN İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİNE
Kongo Raporu ve Mavi Kitap ile sömürgeciliğin kanlı yüzünü ifşa eden Roger Casement, sömürgelerde tanık olduğu vahşeti raporlaştırırken, kendi Kelt geçmişini, -Kongo ve Amazon kadar vahşet yaşanmasa da- anayurdu İrlanda’yı düşünmeye başlar. “Uygarlaştırıcı” kolonyalizmin nasıl vahşi bir yalan olduğunu yazarken, kendisini “İrlandalı” olarak, yani bir imparatorluk tarafından işgal edilmiş İrlanda’nın evladı olarak hisseder. Sömürgeciliğin ekonomi politiğini kavrayamasa da kolonyalizmin vahşetine karşı harekete geçme isteği duyar, bağımsız İrlanda özlemine kapılır.
Roger Casement, bu istek ve özlemle Dışişleri’ndeki görevinden ayrılır. Bu arada Birinci Dünya Savaşı patlar; İngiltere, Almanya ile savaşa tutuşur. Casement, savaşın İrlanda’nın bağımsızlığı için fırsat olabileceğini düşünür:İngiltere’nin felaketi, İrlanda’nın sevinci olacaktır!
Bu düşünceyle 1916’da Berlin’e gider, Alman Dışişleri ve Genelkurmayı ile ilişki kurar. Görüşmelerde Almanya’nın İngiltere’ye çıkarma yapması ve İrlanda milliyetçilerine 20 bin tüfek ve yeteri kadar mermi vermesi üzerinde durulur. Ayrıca Almanya’daki İrlandalı tutsaklardan bir tugay kurulacaktır. Casement, esir kampındaki İrlandalı tutsaklara “bağımsız İrlanda” rüyasından söz eder; ne ki, bağımsızlık rüyası İrlandalı savaş tutsaklarının umurunda olmaz. İrlandalı esirler homurdanırlar, kendisini kınarlar, ‘Almanya sana kaç para verdi?’ diye aşağılarlar, nihayet tükürük yağmuruna tutarlar. Esirlerin itirazı karşısında Casement bağımsızlık davasından vazgeçmeyi düşünür. Akıl danıştığı dostu vazgeçmemesini telkin eder: “Halk tarafından tasvip edilmemek, bir davanın haklı olup olmadığına karar vermekte her zaman iyi bir gösterge değildir” (s: 472).
Dostunun telkini etkili olur, davasından vazgeçerse intihar etmiş olacaktır! Casement da intihar etmez, davasından vazgeçmez, umutsuzca Almanları ikna etmeye çalışır. Ne ki, Almanya bağımsız İrlanda projesiyle artık ilgilenmemektedir. Ne İngiltere’ye çıkarma harekâtı ne İrlanda milliyetçilerine silah yardımı. İngilizlere karşı Ortadoğu’da Osmanlı ordusunda çarpışma önerisi de geri çevrilir.
Kandırıldığını fark eden Casement, hâlâ Alman yardımı olmaksızın ayaklanmanın başarıya ulaşamayacağı düşüncesindedir. Alman yardımı gelmeyeceğine göre, bir felaket yaşanmaması için milliyetçileri ayaklanmadan vazgeçirmek ister. Almanlar, Casement ve iki arkadaşını denizaltıyla İrlanda’ya bırakırlar. Casement başkente ulaşamadan yakalanır; Kongo ve Amazon anılarını içeren “Kara Günlük” de yakalanır. Kara Günlük, Kongo ve Amazon havzasında geçmiş eşcinsellik anıları ya da fantezileriyle yüklüdür. İngiliz istihbaratı, İrlanda milliyetçisi “Sir” Casement’ı vatana ihanetten yargılamak, itibarsızlaştırmak için yeteri kadar “delil” elde etmenin sevinci içindedir. Nitekim, Kelt Rüyası romanı, 3 Ağustos 1916’da sona erer. Nasıl sona ermiştir, okuyucu romanı okusun artık!!!
***
Roman sona erse de Kelt Rüyası, yani Bağımsız İrlanda rüyası sona ermez. Casement ve yoldaşlarının yakalanmalarından sadece iki gün sonra 1916 Paskalya Ayaklanması başlar. Ayaklanma bastırılır ama Birinci Dünya Savaşı yorgunu İngiltere, 1921’de İrlanda’nın bağımsızlığını tanımak zorunda kalır. Yine de İrlanda’nın neredeyse yarısı, İngiltere’ye bağımlı kalmayı seçer.
Kelt Rüyası Alman veya Amerikan yardımı olmaksızın mutlu sona ulaşsa da, bağımsızlık fikrinin öncüsü Roger Casement, yakalattığı Kara Günlük nedeniyle yakın tarihe kadar İrlanda’nın resmi tarihinde ahlaksız biri olarak betimlenir... Eşcinselliğin suç olmaktan çıkmasıyla birlikte nihayet itibarı iade edilir.
***
Romanın adı Kelt Rüyası ama bu yazının başlığı Kürt Rüyası oldu.
Neden böyle bir başlık oldu, ben de çok ayırdında değilim.
Kelt Rüyası’nı okurken bir an, Kürt coğrafyasında 90 yıldır terennüm edilen bir ağıtın dizeleri aklıma geldi:
“Süngü uçlarında donakalmış, bebelerin son bakışları.”
Yanı sıra, 30 yıl önce Halepçe katliamında elma kokulu bebeğine sarılırken can veren annenin resmi aklıma geldi.
Yanı sıra, panzere bağlanıp sürüklenen, etrafında zafer resmi verilen çıplak cesetler.
Yanı sıra, yüz yıldır İngiliz ve Amerikan yardımıyla görülen bağımsızlık, özgürlük veya özerklik rüyaları...
Kelt Rüyası’nı Perulu romancı Mario Vargas Llosa kaleme aldı.
Kürt Rüyası’nı kim kaleme alır acaba?
***
Yazıyı noktalarken kendi kendime mırıldanmadan edemedim:
Evrim tarihinde insandan daha zararlı, daha zalim bir canlı olmasa gerek!
Yazarın Dİğer Yazıları
Ukrayna: İnsanlık Vahşetle Sınanıyor
25 Mart 2022Vatan Uğruna Ölündüğü Sanılır, Sanayiciler Uğruna Ölünür
17 Mart 2022Rusya'nın Ukrayna'yı İşgaline Hayır
26 Şubat 2022Yedisinden Yetmişe Erdoğan
1 Şubat 2022Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'den Bugüne Medya
31 Ocak 2022Adem'in Cehaleti ya da Öküz Altında Buzağı Aramak
26 Ocak 2022Sahte Adnan Menderes Mektubu
20 Ocak 2022Şahsım'ın Büyükelçiler Blöfü
27 Ekim 2021Bahçeli Devlet'in Hikmeti
7 Ekim 2021Şam'da Zafer Namazı ve Kabil Kayyımlığı Rüyalarından Hayal Kırıklığına
28 Eylül 202112 Eylül Yargısından Ak Yargıya
21 Eylül 2021Erdoğan bir süredir 'Eski Türkiye yok' diyor ya, ben de aynı kanıdayım.
23 Temmuz 202115 Temmuz Hamaseti
17 Temmuz 2021İşsiz Sayısı Artıyor, İşsizlik Oranı Düşüyor!
12 Mayıs 2021TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017