İç savaş söylemi iktidar partisinin örgütüne öyle sinmiş ki, 16 Nisan 2017 referandumu öncesinde bir yerel parti yöneticisi örgütüne “referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazır olun!” diye talimat vermişti.
Hatırlayalım, 2011 Haziran seçimi öncesinde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan diyordu ki, “Bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir”.
Aynı yıl Erdoğan’ın taklacı İçişleri Bakanı da “bilimsel ve psikolojik terör” suçundan söz ediyordu; “Üniversitede, partide, dernekte, sivil toplum kuruluşunda, düşünce üretim merkezinde resim yaparak, şiir ve makale yazarak” şeklinde ayrıntılı bir tarifini de vermişti “bilimsel ve psikolojik” terörün.
Bu zihniyetle yönetilen Türkiye’nin cezaevlerinde eline hiç silah almamış on binlerce “terörist” vardır nitekim. Gazeteci Ahmet Şık, en kıdemli teröristtir! Zaten gerek Erdoğan gerekse taklacı bakan, Ahmet Şık’ı hedefleyerek “bilimsel ve psikolojik terör” suçunu tanımlamışlardı. Ahmet Şık o yıl yargıç ve savcı kılıklı Fetullahçılar tarafından tutuklanmıştı; Recep Tayyip Erdoğan o davaların savcısıydı. Ahmet Şık son bir yıldır da OHAL faşizminin tutuklusudur.
***
Yine Tayyip Erdoğan 2014 Esnaf Şurası’nda diyordu ki, “Esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir; gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, adaleti sağlayan hâkimdir.”
Bir de Erdoğan’ın emekliye ayrılan üst düzey bir bürokratı uğurlarken söylediği sözlerin haberi yayımlanmıştı gazetelerde. Yalanlanmayan o haberlere göre, Erdoğan bürokrata projelerinden söz etmiş. Bürokrat “Bunların yarısını yapsanız iç savaş çıkar” demiş. Erdoğan da “Çıksın, ezer geçeriz” diye vurgulamış.
İç savaş söylemi iktidar partisinin örgütüne öyle sinmiş ki, 16 Nisan 2017 referandumu öncesinde bir yerel parti yöneticisi örgütüne “referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazır olun!” diye talimat vermişti.
Her türden muhalefeti terör torbasına dolduran iktidar şimdi bir adım daha ileri gitti, 696 sayılı kararnameyle “ezip geçeceği”(!) iç savaşa yasal kılıf geçirdi. 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek, “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına, resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler” için af getirdi.
İktidar sözcüleri ne kadar demagoji yaparlarsa yapsınlar, bu hükmün hangi niyet ve amaçla kararnameye konduğu açıktır. Esasen kimi partililer sosyal medya mesajlarında bu niyet ve amacı itiraf etmekten kendilerini alamamaktadırlar.
Türkiye’yi “Dârü'l-harp” olarak gören iktidarın böyle bir kararnameye niçin ihtiyaç duyduğu sır değildir. Son on yıllık siyaset pratiğinin gösterdiği üzere, gerilim, kutuplaştırma, şiddet, iktidarı sürdürmenin vazgeçilmez şartı haline geldi. 7 Haziran 2015 seçimi ve 16 Nisan referandumu gibi toplumsal muhalefetin bir parça nefes alıp verebildiği durumlarda iktidar güç yitirmektedir. İktidarda kalmaya mahkûm muktedir bunun bilinciyle, kutuplaştırma ve şiddet siyasetini daha ileriye taşıyıp iç savaşa hazırlık kararnamesi çıkarttı. Bu kararname ile girilen yolda muhalif her türlü barışçı eylem terör suçu sayılacak, ne tür bir eylemin darbe ve terörün devamı olduğuna muktedirin emrindeki savcılar ve yargıçlar karar vereceklerdir. AK polisler ve AK silahlı kuvvetlerin yetmediği durumlarda devlet destekli esnaf kılıklı AK milisler sahaya sürülecektir.
***
Epeydir söyleyegeldiğimiz üzere Türkiye’de eskisi gibi bir sınıf veya parti diktatörlüğü değil, tek adam diktatörlüğüdür söz konusu olan. Bugüne değin referandum veya seçim yapılabilmiş olması, Türkiye’nin diktatörlükle değil demokrasiyle yönetildiğini göstermiyor. Seçimlerin dürüst ve adil olup olmaması bir yana, bir daha seçim yapılıp yapılmayacağı, her şeye karşın seçim yapılır da yenilirse muktedirin iktidarı teslim edip etmeyeceği sorusu ciddiyet kazanmıştır. Böyle bir sorunun gündeme girmiş olması bile ülkenin ne denli tehlikeli bir yolda olduğunun göstergesidir.
Seçim yapıldı ve her şeye, her şeye karşın muktedir yenildi diyelim; 696 sayılı kararnameye o hükmün neden eklendiği sorusunun yanıtı işte o zaman daha net anlaşılacaktır. Hatırlayalım, Adolf Hitler’in diktatörlüğe adım attığı referanduma tıpa tıp benzeyen 16 Nisan 2017 referandumu, Yüksek Seçim Kurulu kararıyla muktedir lehine sonuçlandırıldı. Ana muhalefet partisi hileyi meşrulaştıran YSK’yi protesto için sokağa çıkmaya çekindi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, protesto için YSK’nin kapısına neden gitmediğini, “Sokaklarda sopalı, hatta silahlı kişilerin olacağına ilişkin çok ciddi duyumlar vardı” diyerek açıkladı.
Özetle muktedir bu kararnamelerle 12 Eylül faşizminin mirasçısı olduğunu bir kere daha gösterdi. OHAL gerekçesiyle temel hak ve özgürlükler 12 Eylül dönemindeki gibi askıdadır. Toplanma, gösteri yürüyüşü ve örgütlenme hakkı kullanılamamaktadır. Ankara’daki insan hakları anıtı bile tutukludur. Üniversiteler, medya ve yargı, 12 Eylül faşizmi dönemindeki kadar baskı altında olmanın ötesinde muktedirin emir erlerine dönüştürüldü. Kişi diktatörlüğüne karşı seçimin kurtuluş olup olmadığı artık tartışmalıdır. OHAL faşizminin 12 Eylül faşizminden tek eksiği, TBMM’nin ve siyasi partilerin açık olmasıdır. Ne var ki, TBMM’nin 12 Eylül dönemindeki Danışma Meclisi’nden bir farkı yoktur.
1930’larda Adolf Hitler Almanya’da kişisel diktatörlüğünü nasıl kurduysa, Türkiye’de de bugün aynı yoldan gidilerek kişi diktatörlüğü tahkim edilmektedir. Bu amaçla, Hitler’in yaptığı gibi iç savaşa hazırlık kararnamesi bile çıkarılmıştır. Muktedirin iç savaş fermanına karşı direnme hakkını kullanmak yurttaşlık ve insanlık görevidir.
Yazarın Dİğer Yazıları
Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017Nuriye Semih ölmemeli!!!
3 Ekim 2017Tayyip Erdoğan için endişeliyim: Keşke Amerika'ya gitmeseydi!
20 Eylül 2017Seyahatname-i Rahmi Çelebi: Yosemite'nin Gözyaşları
13 Eylül 2017Seyahatname-i rahmi çelebi, Amerikanın yeniden keşfi!
22 Ağustos 2017Haram para ile hac!!!
7 Ağustos 2017Rojova Kürtleri düşmanımız değildir!
23 Mayıs 2017Ankara'da hakimler yokmuş!
6 Mayıs 2017Aşık Peygamber'den aşık imama insanlık halleri
24 Nisan 201715 Temmuz kontrollü bir darbe miydi?
15 Nisan 2017Peygamberler Günahsız masumlar mıdır?
23 Mart 2017'Dileeeeek, Dilek... Oy Dilek!'
9 Mart 2017Erdoğan: Fetullah'ın din kardeşi Bahçeli'nin ülküdaşı!
6 Mart 2017Hitler ve Mussolini'den Erdoğan'a
25 Şubat 2017Referandumdan evet çıkmazsa iç savaş mı çıkacak?
20 Şubat 2017Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum!
8 Şubat 2017Otobüste linç provası: Kuran Okumak
5 Şubat 2017Referandum Hayırlı olur mu?
30 Ocak 2017Anayasa değişikliği intihar cellatlığıdır!!!
18 Ocak 2017Erdoğan diktasına direnmek yurttaşlık görevidir
11 Ocak 2017Kayseri katliamı
19 Aralık 2016Tayyip istanbul katliamına sahiden üzülmüştür!
13 Aralık 2016Kürdistan Özerk Cumhuriyeti!
9 Aralık 2016Ergenekon'dan 15 Temmuz'a medya
4 Ekim 2016Türbanla özgürleşmek veya tembelliğin güzelliği
16 Eylül 2016