Çıkış yolu, resterosyonu ve darbeyi reddeden bir halk devrimidir. Halk devrimi derken, Gezi isyanı gibi bir hareketten, Gezi de eksik olanı, Kürt halkının –şimdi yok edilmek istenen- devrimci enerjisiyle kendisini bütünleyen bileşik devrimci hareketten sözediyorum..
AKP ve ergenekon partileri MHP ve Vatan Partisi’nin oluşturduğu cepheye dayalı Erdoğan rejimi, uluslararası ittifaklarını kaybetmekle karşı karşıya.Erdoğan’ın son ABD ziyareti, ABD desteğinin büyük ölçüde zayıfladığını ortaya koydu. ‘Dünya lideri’ni bir onbaşı karşıladı. Suriyeli mültecileri bir silah olarak kullanan Erdoğan’a teslim olan AB de Obama’nın konuşmasından sonra rejime karşı tavır almaya başladı.. Avrupa Parlamentosu da AB ‘nin TC hükümeti ile yaptığı mülteci anlaşmasını, temel haklar konusunda sessiz kalınmasına yol açtığını ve Türkiye’nin Kopenhag kriterlerinden uzaklaşarak otoriter rejime kaydığını vurgulayarak eleştirdi..
Erdoğan rejimini var eden bu destekler daha da zayıflayacak, Çünkü uluslararası meşriyetini hızla kaybettirecek gelişmeler kapıda..
Bir başka deyişle, Erdoğan’ın tek-adam diktatörlüğü için çöküş süreci başladı.. İş, seçeneklerin, ortaya çıkmasında. Emperyalist efendileri sifonu çekmeye hazır ama yerine kimi-kimleri koyacakları belirsiz. Diktatör, bu hazırlığın iç çelişkileri derinleştirmesini engellemek için tüm muhalefete yönelik baskı ve şiddeti artırıyor.. Partisi AKP’de mutlak itaatı sağlamak için Davutoğlu’nu da gözden çıkarmaya hazır.. Milletvekili Dokunulmazlıklarının kaldırılmasını gündeme sokarak parlametoyu muhalefetsiz bır alan haline getirip böylece halkı tamamen susturmanın yolunu arıyor. Bu aslında parlamentonun, kendilerine tabi kıldıkları hukuk ve yargı yoluyla zapt-u rapt altına alınması ve giderek tasfiye edilmesi demek.
Bu süreçte Rusya’nın, uluslararası cihad çetesi’nin bağlantıları odağındaki isim olarak resim veren Erdoğan’ı tecrit etmek ve yargılatmak şeklinde özetleyebileceğimiz tutumunun etkin bir rol oynayacağını söyleyebiliriz.. Suriye sınırında düşürülen uçağının karşlığını, Erdoğan’ı ininden çıkamaz duruma getirerek alacak..
ERDOĞAN VE SUÇ ORTAKLARI UCM VE AİHM’DE YARGILANMAKTAN KAÇAMAZ
1. 17 Aralık 2015’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Rusya ve ABD’nin IŞİD'in finansal kaynaklarının kurutulmasına yönelik ortak hazırladıkları tasarı kabul edildi. Tasarı, yalnızca IŞİD'in mali kaynaklarının kurutulmasını değil, IŞİD ile herhangi bir ilişkide olan kişi veya tüzel kişilere de ağır yaptırımların uygulanmasını içeriyor. Ayrıca Konsey’in aldığı kararın bağlayıcı niteliği olduğu için tüm dünya ülkelerinin buna uyma zorunluluğu bulunuyor.
Kurulan komiteye 120 günlük bir araştırma süresi tanınmıştı.. Bu sure 17 Nisan’da doldu. BMGK’nin önümüzdeki günlerde Komitenin hazırladığı rarporun görüşme takvimini açıklaması bekleniyor..
2. AB’nin yetkilendirdiği bir kurum (CAR) ayni nitelikte yaptığı araştırmayı daha once sonuçlandırmış bulunuyor. CAR’ın hazırladığı raporda, dünyada 20 ülkede 51 şirketin IŞİD’e malzeme sağlandığına dair bilgi ve belgeler var. Bu şirketlerin 13’ü Türkiye’de. Bu ülke ve şirketler içinde sadece Türk şirketleri ve hükümeti, CAR’a bilgi vermekten kaçındı.(1)
3. Daha önce Rusya’nın uçak düşürme olayının ardından Türkiye ve IŞİD arasındaki petrol alışverişini uydu verileri ve haritalarla ortaya koymuştu.
4. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, "Mevcut Türk yönetimiyle ilişkileri iyileştirmek için hiçbir adım atmayacağız. Türk makamlarının mevcut eylemleri ve beyanları, hiçbir meşru zemine sahip değil" sözleriyle Rusya’nın pozisyonunu açıklamış bulunuyor. (2)
5. Ardından Rusya çok önemli bir hamle yaparak BM Daimi Temsilcisi Vitaliy Çurkin kanalıyla, Türkiye'nin Suriye'de IŞİD'in kontrolü altında bulunan bölgelere yasadışı yollardan silah ve mühimmat gönderdiğine ilişkin belgeleri BM Güvenlik Konseyi'ne sundu. Belgelerde MİT’in vakıflara kaynak aktardığına ve bu vakıfların da IŞİD ve diğer cihadi terörist örgütlere sevkiyat yaptığına, 2 milyon dolarlık kimyasal madde gönderildiğina dair bilgiler var. (3)
6. Rusya, ABD ile işbirliği sonucu Suriye’de sağlanan ateşkesin, cihadçı teröristlerin yanısıra onların arkasında duran Türkiye tarafından da ihlal edildiğini, en son Suriye ordusuna yönelik topçu atışlarıyla rapor etti.. Son olarak, Suriye başbakanı son bir haftada Türkiye sınırından 5 bin teröristin Suriye’ye geçiş yaptığını açıkladı.(4)
7. Erdoğan’ın, ortağı Zencani’nin İran’da idama mahküm olmasının ardından ‘etkisiz kılınması’ için talimat verdiği söylenen Rıza Zerrab, FBI ve CIA aracılığı ile ABD’ye teslim oldu.İran’a yönelik yaptırımları ihlal ederek ABD’yi dolandırmak, bankacılık sahtekârlığı ve karapara aklama suçlamalarından tutuklanmasının ardından ortaya çıkan iddianamede Erdoğan’la ilişkide olan şirketler de var. Zencani Türkiye’de bakanlara ve üst düzey yetkililere toplam 8.5 milyar dolar rüşvet verdiklerini itiraf etti.. Bu rüşvetin ipuçları 17 aralık operasyonunda ayakkabı kutularında, Zerrab’ın önüne yatan bakanın oğlunun evinde, Egemen Bağış’a verilen para dolu zarflarda ortaya çıkmıştı.. ABD vatandaşı da olan Egemen Bağış, suçlu olarak Türkiye’den istenirse şaşmamak gerekir.. Son olarak, Reza Zarrab'ı ABD'de tutuklatan New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara, iddianameyi yeniledi. Bharara iddianamenin 'suçlamalar' bölümüne ''New York ile birlikte, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve her nerede bu suçlar işlendiyse'' ifadesini ekleyerek mahkemeye sundu.. Herhalde bunun anlamını en iyi bilecek kişi ‘Düşünen adam’ heykeli olsa gerek. (5)
8. Suriye’nin laik-demokrat muhalefet lideri, Heysem Menna, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ‘teröre destek’ suçlamasıyla, 8 İnsan hakları örgütü olarak AİHM’ne dava açtıklarını duyurdu. Menna, Sputnik’e verdiği röportajda, Cumhuriyet’in yayınladığı delilerin, kendilerinin mahkemeye sunduklarından sadece biri olduğunu söyledi. Deliler arasında tarihi eser kaçakçılığı ve Halep’teki fabrikaların yağmalanıp Türkiye’de satılması da var. Menna ellerindeki delilleri BM’ye de ilettiklerini beliritti. (6) Bunun dışında Türkiye’den Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve yargılanmasına sebep olan Mayıs 2015’te Cumhuriyet’in yayınladığı görüntülerin ardından Türk hükümetinin “savaş, saldırı ve insanlığa karşı suç” işlediği iddiasıyla UCM’ye suç duyurusunda bulunmuş, Lahey’de bulunan mahkeme savcısı, Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’larına ilişkin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkındaki suç duyurusunu incelemeye aldığını duyurmuştu.(7)
Ancak silahların Suriye’de işlenen savaş suçlarında kullanıldığına dair irade bağı kurulması gerekiyor. İşte bu bakımdan BM’nin IŞİD ile ilgili kurduğu Komiteye Rusya’nın aktardığı belgeler bu maddi bağı kurmak açısından önem kazanıyor.
Bütün bunlar BMGK’nin bir karar alarak Uluslararası Ceza mahkemesine başvurduğu taktirde önem kazanacak.
9. 2013’te Suriye Hükümeti, Guta bölgesinde kullanılan kimyasalın Türkiye’den gittiği ve Türkiye’nin bu kimyasalların Suriye’ye girişine göz yumarak teröre destek verdiği iddiası ile Birleşmiş Milletlere Türkiye hakkında soruşturma açılmasını talep eden bir başvurusu var. Bu başvuruda Adana Cumhuriyet Başsavcılığından Adana Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilen ve kimyasal silah temin edip Suriye'deki silahlı terör gruplarına ulaştırılmasına çalışan bir terör grubuna (EL Nusra) ilişkin iddianame dayanak teşkil ediyor.(8) Bu teröristler serbest bırakılmış ve dava fiilen kapatılmıştı.. (Bilindiği gibi, Erdoğan ve müttefikleri,neoconlar, Guta Katliamını Esad’ın yaptığına ABD yönetimini inandırmaya çalışmışlar, ama sonuçta Obama Suriye’ye saldırmaktan son anda vazgeçmişti..Obama’ya u-dönüşü yaptırtan da Rusya’nın verdiği belgelerdi.. -Bu önemli konuyu ayrı bir yazıda ele alıyorum)
10. Bu suçlamalara kendi sivil halkını bombalamak, yani Kürt halkını kısmen imha etmek, bodrumlarda yakmak da dahil olabilir.. Bu konuda şimdilik AİHM’ye Avrupa’dan yapılan bireysel başvurular da mevcut.
NATO ÜLKELERİNİN VE RUSYA’NIN TUTUMU
Bu 10 maddede belirttiğim hususlar Türkiye yönetiminin savaş suçlusu olarak önce BMGK’da sorgulanacağı kesinlik kazanıyor. Ardından Uluslararası Ceza mahkemesinin yolu açılacak. ABD ve AB, NATO üyesi Türkiye’nin cumhurbaşkanı ve diğer suça bulaşmış yetkilileri konusunda stratejik, ekonomik çıkarlarını gözeterek daha mutedil bir yol izleyebilirler. Avrupa toplumlarında siınıf dengelerini bozabilecek Suriyeli akınına karşı AB’nin mülteci anlaşması, sermaye sınıfının egemenliğini koruma anlamına gelmektedir. Öte yandan, bu anlaşmanın Afgan mültecilerini de kapsadığı iddiası var. (9) Bu demektir ki anlaşmanın örtülü bir muhattabı da ABD’dir. Çünkü Afganistan mültecileri sorununun kaynağı, Sovyetler Birliğini çökertme planının bir parçası olan yeşil kuşak projesi ile Taliban barbarlığının mücidi odur.
Bir diğer önemli nokta, NATO ülkelerinin, TC devletinin Kürt illerindeki imha, yoketme, göçertme operasyonunu sessiz kalmak suretiyle desteklemesidir. Bu operasyonun anlamı Kürt halk hareketinin Ortadoğu’da devrimci bir katölizör olarak rol oynamasını engellemektir.. HDP’nin yüzde-10 barajını yıkması, hem Türkiye’nin düzeni için hem de emperyalizm için bir tehditti. Çünkü HDP, Türkiye Solu ve Kürt halkının ittifakını temsil ediyordu. Ordu ve hükümetin Kürt illerinde sürmekte olan operasyonlarda kullanılan ve ağırlıkla ABD menşeli silah ve muhimmatın NATO’nun Brüksel’deki karargahından onaylanarak Türkiye’ye sevkedildiği yönünde ciddi iddialar var.. NATO’nun bu tehdit algılaması müttefik ülkenin savunma konsepti dışında, yani kendi yasallığı dışında Türkiye’nin düzeniyle, daha doğrusu devrim durumunun gelişmesiyle ilgili korkudur.
Unutmamak gerekir ki, eski siyasal düzenin dikişlerinin tutmadığı bir noktada, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye için 'Ilımlı İslam' modeli gündeme getirildi ve AKP emperyalist bir proje olarak iktidar yapıldı.. Bu, bölgedeki konumu itibariyle, Türkiye'nin sistemin zayıf halkası olduğunun göstergesidir. Dolayısıya, emperyalistlerin politikası da buna uygun bir yol izleyecektir.
Öte yandan, emperyalist Batının bu ikiyüzlü tutumu, dünya demokratik kamuoyunun gözünde, IŞİD ve cihadi terörü destekleyen, bu terörü batı toplumlarına karşı bir silah olarak kullanan, nihayet ikinci bir Hitler gibi algılanan Erdoğan’ı koruma anlamına gelecektir. Yani NATO devletilerinin, kendi ürettikleri radikal İslamcı terörizme karşı mücadeledeki ikiyüzlülüklerinin batı toplumlarında bir yarılmaya yol açma riski mevcuttur. Şimdiden Almanya’da sol muhalefet sesini yükseltmeye başladı. Rusya’nın kendi hegemonyasını geliştirmekte bunu kullanacağı kesindir.
"Mevcut Türk yönetimiyle ilişkileri iyileştirmek için hiçbir adım atmayacağız’ şeklindeki tutumundan anlaşılacağı gibi, Rusya, Erdoğan rejiminin yargılanması yönünde kararlı bir politika izlemektedir. ABD’nin, IŞİD bağlantılarını araştırma tasarısına destek verdiği dikkate alınırsa ortaya konacak belgelerin gerektirdiği uluslararası hukuktan yana tavır almaktan kaçınması oldukça zor görünüyor. Yakın zamanda Yönetimin gayri-resmi olarak iki eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın, Washington Post'a yazdıkları yazı vasıtasıyla, Erdoğan’ın totaliter uygulamalarına örnekler vererek ‘ya reform yap ya da istifa et’ çağrısını yaptığı da bilinmektedir. (10)
Benzer bir biçimde Obama, 1 nisan günü yaptığı açıklamada, Erdoğan’ı bütün dünyanın gözleri önünde ilk kez tanık olunan oldukça sert sözlerle eleştirdi.. Erdoğan’in seçimle geldiğini, basın üzerindeki baskının Türkiye’yi karanlığa götüreceğini ifade etti. ‘’Türkiye’de beni rahatsız eden bazı trendlerin olduğu sır değildir ve bu gerçeği direkt olarak kendisine (Erdoğan) de söyledim..Erdoğan’a demokrasiye söz vererek iktidara geldiğini ve Türkiye’nin, derin İslam inancının modernlik ve açıklıkla tarihsel olarak yan yana yaşadığı bir ülke olduğunu söyledim. Ve basın özgürlüğünü baskı altına alan ve demokratik tartışma ortamını yok eden bir strateji izlemek yerine (Erdoğan’ın) izinden gitmesi gereken gelenek de budur.”
Washington’da Dışişleri Bakanı Kerry’ye ‘yalnız kaldıklarını’ itiraf eden Erdoğan’ın yalnızlığı, Zarrab’ın ondan önce ABD’ye giderek kendisini tutuklatması da, Erdoğan’ın yalnızlığını geri dönüşü olmayan mutlak bir yalnızlığa dönüştürüyor. Brookings önünde yaşanan kepazelik de bütün dünyada duyuldu. Washington Post, New York Times, The Guardian… Yazmayan, görüntülemeyen kalmadı. Amerikan kamuoyu kepazeliği gördü..
Kısacası, Erdoğan rejiminin uluslararası hukuku çiğnemesi, savaş suçu işlemesi, dünya kamuoyu tarafından terörist bir devlet olarak algılanması, onun meşruiyetini yokedecektir.. Yeter ki, devrimci, demokratlar, ilericiler, sosyalistler , süreci kendi akışına bırakarak bekleme konumunda değil, uyanık ve atak olsun, gerçekleri açıklama faaliyetlerini artırarak sürdürsün..
SUDAN KAPANI
Türkiye cumhurbaşkanı ve başbakanının, tıpkı hakkında tutuklama emri bulunan Sudan devlet başkanı durumuna gelmesi zayıf bir ihtimal değildir. Bilindiği gibi, Sudan devlet başkanı Ömer El Beşir, 2009’da Uluslararası Ceza mahkemesince Darfur’daki soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar işlediği iddiasıyla resmen suçlanmış, hakkında tutuklama kararı vermiştir. Birleşmiş Milletler'e göre, çatışmalar sırasında 300 bin kişi öldürülmüş ve 2 milyon 700 bin kişi de evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Mahkemenin Beşir hakkında iki tutuklama kararı bulunuyor. Beşir 2015 Haziran’nın da Güney Afrika’da tutuklanıp UCM’ye sevkedilmesinden kurtulması sorun olmuştu.. (El Beşir, yüzden fazla ülkede soykırım suçlusu olarak aranmasına karşın Türkiye’de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kırmızı halılarla karşılanıp devlet protokolüyle ağırlanmıştı. Ömer el-Beşir'in WikiLeaks tarafından açıklanan belgelerde İngiltere'deki banka hesaplarında ülkesinden kaçırdığı 9 milyar dolar parasının bulunduğu iddia ediliyor. --Bu size kimi hatırlatıyor?)
Afrika’nın ortasındaki Sudan için bu kaldırılamaz bir yük olmayabilir.. Ama bu gayri-meşruluğu ve hukuk dışılığı, hem NATO ve Avrupa konseyi üyesi, AB üye adayı bir ülke olarak, hem de uluslararası sermaye ile bütünleşmiş büyük sermaye fraksiyonları açısından Türkiye’nin kaldırması zor görünüyor. Bu içerde, anayasayı çiğneyerek başlatılan ‘fiili başkanlık’ pratiğinin yarattığı meşruiyet krizini de derinleştirecektir. Diktatörlüğün sadece Körfez sermayesine dayanarak, müsevi sermayesinden destek alarak yürümesi mümkün değildir.
ERGENEKON’un, ERDOAĞAN’LA İTTİFAKINI BOZMASI MUHTEMELDİR
Bu durumda Erdoğan-ergenekon ittifakının çatırdaması hızlı bir şekilde gelişebilir.
Bu ittifak, ‘Cemaat orduya kumpas kurdu’ açıklamasının ardından örülmeye başlanmış, Ergenekon davalarının yeniden görülmesiyle sürmüş, AKP kurmayları ile Silivri’dekiler arasında yapılan gizli mutabakat ve ardından tahliyelerle perçinlenmiş, hükümetin Kürt hareketiyle HDP temsilcileri dolayımıyla yaptığı Dolmabahçe mutbakatının yok sayılmasının ardından vücut bulmuştur. İttfak, 7 haziran seçimlerinin hemen ardından Meclis başkanlığı seçiminde AKP’nin ‘paralel’ partisi MHP yönetiminin manevrası ile HDP’yi tasfiye etmeyi hedef alan seçim darbesiyle şekle şemale bürünmüştür. Beş aylık darbe sürecinde çözüm sürecini tasfiye ederek yeniden savaş konsepti içinde katliamlar sahnelenmiş ve oluşturulan terör ve korku ortamıyla 1 kasım’da seçmen iradesi teslim alınmıştır. Daha sonra Kürt illerinde kanlı operasyonlarla, kürt hareketinin kitle temelini imha etmeye yönelmiştir.. Çünkü Suriye sınırı boyunca Rojova halklarının demokratik devrimi büyük bir tehdit olarak algılanmış, bunun engellenmesi, hem IŞİD ve cihadi örgütlerin terörist saldırıları üzerinden hem de Türkiye Kürdisatanındaki özgürlük hareketini imhaya yönelerek en vahşi yoketme biçimleriyle yürütülmüştür..
Kısacası Kürt hareketi Erdoğan rejimi eliyle yokedilmek istenmiştir.. Devletin eski sahipleri ve ‘ulusalcılar’ Kürt kıyımını desteklemişlerdir. Yine bu çerçevede AKP’nin Suriye politikasına da açık desteklerini ilan etmişlerdir. Doğu Perinçek’in, Barolar Birliği başkanının, İstanbul baro başkanının açıklamarının yanısıra Baykal da bu doğrultuda çıkış yapmıştır..
Baykal’ın çıkışı ve CHP
Ancak Baykal’ın çıkışında gözden kaçan bir fark var. Baykal’ın çıkışıı, Erdoğan-Ergenekon ittifakının sonuna işaret eden bir çıkıştı. Çünkü onun açıklamaları aynı zamanda CHP’yi dizayn etme yaklaşımı içeriyordu. Daha bir ay önce gerçekleşen kurultayda parti politikası hakkında tek laf etmezken ne oldu da Kılıçdaroğlu’nun çekilmesini istedi, kurultayın hemen ardından yeni bir pozisyon aldı. Belli ki Baykal bir sinyal almıştı.. Erdoğan rejimi kendi deyişiyle ‘sırat köprüsü’nden geçemeyecek, ittifak kurduğu ve ittifak içinde ipleri giderek eline almakta olan Ergenekon ve ordu sürece müdahale edecekti. Ona, 12 Mart darbesinin başbakanı Nihat Erim gibi bir rol vermiş olmaları, ya da koşuların kendisini yeniden sahneye çıkaracağını düşünmesi kuvvetle muhtemeldir..
Meşruiyetini yitrmiş bir rejime karşı, devletçi bir adamın şahsında eski düzeni yeniden ihya etmek mümkün olabilecektir. CHP yönetimi de Baykal’ın bu çizgisine geldi.. Örneğin CHP yönetimi yakın zamanda ABD’ye bir heyet göndererek Erdoğan’ın PYD’nin de terörist olduğu propandasına inanmış durumda. Heyet ABD yetkililerine şunu söylemiş:
‘’iki noktayı vurguladık. Birincisi, PYD’nin PKK’dan ayrı bir цrgьtlenme olduğunu göstermesi gerek. Bunu net biзimde ifade ettik. İkincisi de Amerikalılar şimdi IŞİD’e karşı PYD’yle işbirliği yürütüyor. Tamam ama PYD’ye PKK’yla ilişki kurmamaları konusunda baskı yapmaları lazım.’’ (11)
CHP yönetimi, bu tutumla, bölgedeki tek seküler-demokratik Kürt hareketini baş düşman ilan eden Erdoğan rejiminin kuyruğuna takılıyor. Kürt illerindeki imha ve yok etme operasyonlarına, insan haklarının görülmemiş ölçüde çiğnenmesine ses çıkarmamış, AKP’ye eleştirisi, direnişçilerin ellerindeki silahları kastederek ‘bu silahların depolanmasına siz göz yumdunuz’ eleştirisinden öteye gitmemiştir.
Şimdi de kalkmış dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘’evet’’ diyeceğiz diye Erdoğan rejiminin işine gelecek, yeni bir seçim darbesinin yolunu açacak bir tutum alıyorlar. Belli ki CHP yönetimi, ergenekoculardan medet umar duruma, yani Baykal çizgisine geldi..
Bütün bunlar ne demektir?
Bu bir restorasyon süreci demektir. Rejimi yıkmak değil, rejimin temel sütünlarını ayakta tutarak kısmi düzeltmelerle, düzenin eski sahipleri ile uzlaşma içinde sürdürmektir. Darbe ve iç savaşı içeren bir süreç. Çünkü, Gezi isyani döneminde ‘’yüzde-elli’yi zor tutuyorum’’ diyen ‘kafa’, iktidardan vazgeçmeyecek, direnecektir. Vazgeçmek, teslim olmak, aile boyu suça bulaşmış bir diktatör ve suç ortağı avanesi için anlamı çok açık: yargılanmak ve hapsi boylamak.. Bunun için, Alevileri, kürtleri, muhalefet partilerini, ulusalcılığı / milliyetçiliği ve mezhepçiliği kullanarak bölmeye çalışıyor. Bir yandan da mültecileri sadece Batıya karşı değil, içerde de bir silah olarak kullanıyor. Maraş-Pazarcık’ta Alevi köylerin ortasına mülteci kampları adı altında faşist IŞİD mangalarına üs kurma girişiminde bulunuyor. Suriyeli multeciler sorununun böyle bir tehlikeli yanı olduğu gözardı edilmemelidir.
Ergenekoncular marifetiyle ordu darbe yapsa bile toplumsal rıza üretmesi kolay olmayacaktır. Bu durumda ihtimallerden biri olarak, ABD ve AB’nin baskısıyla, Abdullah Gül ve Bülent Arınç cephesinin önünün açılması gündeme gelebilir.. MHP’nin olası bölünmesi ile de bunlarla birlikte bir merkez partisi kurmak sözkonusu olabilir. Bu kesimin AKP içinde veya dışında parlamento aritmetiğini değiştirerek CHP ile koalisyon kurması sağlanabilir. Fakat bu seçenek de Türkiye toplumunun birikmiş, kangren olmuş sorunlarını çözemez. Çünkü böyle bir koalisyon pamuk ipliğine bağlı olacaktır. CHP içindeki sosyal demokrat kesimin kopuşuna da yol açabilir. Tabii böyle bir koalisyonun emekçi sınıflara getireceği hemen hiç bir şey yoktur. Kürt sorununun demokratik çözümünden bahsetmiyorum bile. Sorunun askeri yöntem dışında demokratik çözümü böylesi kombinezonlar içinde ihtimal dışıdır.. Bu konuda adım atmayınca da Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir.
Bütün bu nedenlerle, parlamenter demokrasinin ayakta kalması zor görünüyor. Çünkü AKP’nin alternatifi yine AKP (CHP’li ya da MHP’li AKP) olduğu bir durumda parlamento içi pazarlık ve manevralarla daha da yozlaşacaktır.
O halde parlamento-dışı muhalefeti ve mücadeleyi esas alan bir politik stratejiyi gündeme sokmak kaçınılmazdır.
ÇIKIŞ YOLU: HALK DEVRİMİ
Erdoğan’ın faşist rejiminin yıkılması uluslararası ittifkalarının çökmesiyle gelişecek sürecin akışına terkedilemez.. Kaldı ki, dış dinamiklerin rejimin yıkılmasında etken olması da ancak devrimci bir dinamiğin ortaya çıkmasıyla mümkün olabilecektir.
Türkiye’de nisbi demokratik bir ortamın yaratılması dahi artık devrimci bir irade olmaksızın gelişemez. Böyle bir ortam ancak devrimci mücadelenin bir ürünü olarak ortaya çıkabilir.. Her yerinden çürüyen, toplumu da çürüten bir düzen, resterasyonlarla yeniden ihya edilemez. Ortada çocukları değil, onların tecavüzcülerini koruyan,gerici vakıflarla içiçe geçmiş bir devlet var.. Ve yarısı -tam da Hitler’in faşist kitle tabanını andırır bir ideolojik şartlanma içinde- buna ses çıkarmayan bir toplum..
Laik-demokratik bir rejim islami bir partinin iktidara gelmesine imkan tanıyabilir.. Ama islami bir partiyi iktidardan indirmek ancak darbe ve devrimle olur. Devrimci bir yol tutmazsak, Sisi’lere de yol vermiş oluruz..
Çıkış yolu, resterosyonu ve darbeyi reddeden bir halk devrimidir. Halk devrimi derken, Gezi isyanı gibi bir hareketten, Gezi de eksik olanı, Kürt halkının –şimdi yok edilmek istenen- devrimci enerjisiyle kendisini bütünleyen bileşik devrimci hareketten sözediyorum..
Bunun için ortak bir devrimci strateji gereklidir. Gezi isyanı böyle bir strateji esinlemişti.. Ama bundan gerekli ders çıkmadı. Oysa Gezi isyanını ‘Türkiye’nin 1905’i (12) gibi kavrayıp bir strateji ve pratik geliştirilebilseydi bugün başka bir noktada olurduk. HDP Türkiyelileşme politikasını gündeme getirdi, başarılı da oldu. Ama bu bileşik bir stratejiye dönüştürülemedi*.. Oysa demokratik cumhuriyet- demokratik özerklik formülasyonu tam da böyle bir stratejiyi mantıksal olarak gerektiriyordu.. Türkiyelileşme politikası da formülasyonun bütünlüğü temsil eden demokratik cumhuriyet kısmını yeterince dolduramadı..
Geçiş talepleri ile çerçevelenen devrimci bir programla kitlelerin önüne çıkılmalıdır. Demokratik bir cumhuriyetin kuruluşunu hedefleyen bu talepler şöyle sıralanabilir: bir suç örgütü haline gelen Erdoğan rejiminin yargılanması, bütün katliamların ve siyasi cinayetlerin hesabının sorulması, Kürt sorununun demokratik ve eşitlikçi çözümü, bütün inanç biçimlerinin eşitliğini sağlayan özgürlükçü laiklik, parasız-bilimsel eğitim, sendikal örgütlenme ve grev özgürlüğü, haftalık çalışma süresinin 35 saate indirilmesi, kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıran ve özgürlüğünü geliştiren politikalar, doğa ve çevrenin sermayenin tahakkümünden ve tahribinden korunması, seçim barajlarının kaldırılması, suç örgütleri haline gelen MİT ve Özel harekat gibi bütün devlet aygıtlarının lağvedilmesi, koruculuğun kaldırılması, bütün devlet aygıtlarının emekçi sınıfların çıkarlarıyla uyumlu ve demokrasi bilinciyle yeniden yapılandırılması, bağımsız ve adil yargı, gericiliği örgütleyen Diyanetin kapatılması, iç savaş tehlikesine, cihadçı-paramiliter örgütlere karşı halkın güvenliği için demokratik savunma komitelerinin kurulması..
Eğer demokratik cumhuriyeti hedefleyen bir halk devrimi süreci başlatılmazsa faşizm ve savaş cephesinin CHP’yi bütünüyle kontrolüne alması mümkün olabilecek ve karşı cephe belkide temsilcilerin değişmesiyle devam edecektir. Böylece savunmasız kalan halk kitleleri, umutsuz bir biçimde faşizmin kılık değiştirmiş biçimlerini desteklemek durumunda kalacaktır.. Bu nedenle karşı cepheyi tecrit etme politikası devrimci bir stratejinin en önemli halkalarından biridir.
HDK, HDP, Haziran Hareketi, Halkevleri ve CHP içindeki ‘devrimci-demokratlar’ halk devrimini bir seçenek haline getirecek cephe örgütlenmesi için yukarda saydığımız genel talepler etrafında kolları sıvamalıdır. Adı Demokrasi cephesi ya da başka bir şey, bu güçler arasında bir koordinasyonun oluşturulması elzem görünüyor. Ortaya devrimci bir irade koymak böyle başarılabilir. Bu örgütlenme ulusal düzeyle sınırlı kalmamalı, Türkiyelilerin varolduğu uluslararası alanı kapsamalıdır..
Kararlı ve güven veren, umudu çoğaltan bir stretejik politika, karşı cephede ve orta yerde duranlarda çözülmeye yol açacaktır. Çünkü bütün ilişkiler iğretidir ve dolayısıyla devrimci müdahaleye dayanaksızdır. Mesele bütün taleplerin özdeşleştirilmesidir. Laiklikle, Kürt halkının özgürlük talebini, işçi sınıfının güncel çıkarları ile bu talepleri eşdeğerli kılmak. Şövenist-ulusalcıların, ırkçı ve milliyetçilerin karşısına, ‘’demokratik ulus’’ anlayışının gerektirdiği, anti-emperyalist, eşit yurttaş-ortak yurt temelli bir ‘’Türkiye yurtseverliği’’ ile çıkmak..
Halkta birikmiş öfkeyi, -ortaya devrimci bir seçenek koymadan umutsuzluk ve karamsarlık içinde kendi içine dönmeye terkederek- örgütleyemezsek tarih bizi affetmeyecektir. Devrimin ‘’öznel koşulları’’, radikal bir akılla ve risk alarak bu örgütlenmeyi gerçekleştirmekten başka bir şey değildir.
--------------------------------------
* 7 haziran seçimlerinde Birleşik Haziran Hareketi bir bütün olarak HDP’yi destekleseydi, hem sosyalistlerin bağımsız bir güç olarak gelişmesine katkısı olurdu ve Kürt hareketiyle ittifak sağlıklı bir temele oturma imkanına kavuşurdu, hem de birleşik mücadele ve cephe bilinci ve iradesi gelişme kaydederdi..
2. http://tr.sputniknews.com/rusya/20160331/1021868824/rusya-zaharova-basin-toplantisi.html
3. http://tr.sputniknews.com/rusya/20160401/1021899203/rusya-bm-turkiye-isid.html
5. http://www.politez.com/detail/politez-/6653/abdli-savci-iddianameye-turkiyeyi-ekledi
6. http://tr.sputniknews.com/columnists/20151223/1019821167/suriye-muhalif-menna-erdogan-turkiye.html
7. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/333727/MiT_TIR_lari_Lahey_de.html
8. http://www.ydh.com.tr/HD12431_suriye-turkiyeyi-bmye-sikayet-etti.html
9. http://www.democracynow.org/2016/4/13/americas_afghan_refugee_crisis_15_years
10. http://www.politez.com/detail/-/6541/abdden-erdogana-istifa-et
11. http://www.hurriyet.com.tr/chpden-washingtona-iki-pyd-mesaji-40089077?noMobile=true
12. http://www.politez.com/detail/-/4294/gezi-isyani-turkiyenin-1905idir
Yazarın Dİğer Yazıları
Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019Diktatörlüğün Sonbaharı
24 Haziran 2018Türkiye yol Ayrımında
2 Mayıs 2018HDP Kongresi..
11 Şubat 2018CHP kurultayı, faşizm ve savaş
6 Şubat 2018RTE olsa olsa Herkül’üyle henüz karşılaşmayan Cacus olabilir
23 Aralık 2017Ecevit ve Kılıçdaroğlu
15 Haziran 2017Son darbe
17 Nisan 2017Distopya*: Evet çıkarsa ne olocak?
12 Nisan 2017Ey Fravun'a iman edenler!
25 Aralık 2016Efendisiz-vesayetsiz-demokratik cumhuriyet için Kurucu Meclis
10 Ağustos 2016'Uzun Bıçaklar Gecesi' ve İç savaş provası
18 Temmuz 201614 Haziran 2016
'Devrim ve karşı-devrim'
18 Ocak 2016Nuray Mert ve ‘Faydalı salaklık’
11 Ocak 2016'Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’
31 Ekim 2015Bir de kalkmış herkesi 'sağduyulu olmaya davet' ediyor..
10 Ekim 2015Asıl Şerefsizler kimlerdir, halka, devrimcilere ve demokratlara karşı nasıl savaşırlar
9 Ağustos 2015’Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere’
23 Temmuz 2015Dilipak: Cinsel olarak tahrik ediliyoruz / Eşcinselliği Osmanlıyı geri getirmek isteyenler kışkırtıyor
4 Temmuz 2015Kendi tanrısına bile ihanet eden adam..
6 Haziran 2015AKP Faşizmi, ant-faşist cephe, HDP, BHH ve CHP
5 Ocak 2015Erdoğan ve AKP, Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonuna el koyacak..
15 Aralık 2014Ya Kobane ya barbarlık!
14 Ekim 2014Gezi İsyanı Türkiye'nin 1905'idir
25 Temmuz 2014CHP’nin BOP’un resterasyonuyla uyumlu stratejisi
26 Haziran 2014'Yeni Türkiye' Soma madeninin altında kaldı..
2 Haziran 2014BDP/HDP Cumhurbaşkanlığı seçimi Için ne diyor?
6 Nisan 2014En uzun gün ve olasılıklar
30 Mart 2014HDP, CHP'nin oylarını mı bölüyor?
27 Mart 2014İsyanın adı Berkin-
12 Mart 2014'Paralel devletler', koku-tutulması ve devrimci kopuş
19 Ocak 2014Devlet ikiye mi bölündü yani?
17 Aralık 2013Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
15 Aralık 2013Erdoğan-Barzani ittifakı: 'İslam' kardeşliği
17 Kasım 2013Cumhurbaşkanı ve başbakanıyla devletin linç girişimi!!
7 Eylül 2013'Kimyalı' mı 'Kimyasız' mı?
30 Ağustos 2013Başka coğrafyanın çocukları: Rojavalı çocuklar
6 Ağustos 2013Muhalefet, Direnişin açtığı yoldan yürümeli, anayasa görüşmelerinden çekilmelidir
16 Temmuz 2013Yanıyor insanlık hâlâ!
1 Temmuz 201325 Haziran 2013
Belli ki, geldiğiniz gibi gitmeyeceksiniz!
15 Haziran 2013'Bir kaç çapulcu' kim?
2 Haziran 2013İlle de Roboski!!!
6 Ocak 2013'Eğitimin paradigmasını değiştiriyoruz' demek, laikliğin tasfiye ilanıdır
3 Aralık 2012Cumartesi.. Cumartesi..
25 Kasım 2012Ruhu alçalan toplum
29 Ekim 2012Tezkere provokasyonu
4 Ekim 2012Alçaklığın dayanılmaz irtifası..
24 Ağustos 2012Aygün neden kaçırıldı?
13 Ağustos 2012Savaş kışkırtıcılığı suçtur!
23 Temmuz 2012CHP Kurultayı ve Devrimci Cumhuriyet
16 Temmuz 2012Mızrağın ucundaki 'Islam' ve biyopolitiği
12 Haziran 2012'Ceddin deden, neslin baban..'
19 Mayıs 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme -Faşizm yargılıyor
17 Nisan 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme
16 Nisan 2012Bu başbakan kimin başbakanı?
14 Mart 2012Devlet iktidarının yeniden paylaşım savaşı
14 Şubat 2012Dersim, CHP ve Faşizm
29 Aralık 2011Kürt sorununda 'Osmanlı'da oyun çok'
27 Ekim 2011Adını siz koyun..!
8 Ekim 2011“Laiklik kesinlikle ateizm değildir” Öylemi?
27 Eylül 201190’nında devrimci delikanlı*
18 Ağustos 2011Yanıyor insanlık hala!
3 Temmuz 2011Türkiye Dönüm Noktasında
31 Mayıs 2011