Aydın dediğimiz kişi, araştırmacı ve sorgulayıcı aklıyla, henüz fiilileşmemiş imkanı / varlığı ortaya çıkaran kişidir. Yani muhafazakar demokratlık yaftasının örttüğü kuvve'yi ortaya çıkarandır. Bu yaftaya ihtiyaç kalmadıktan, ‘’sesiz devrim’’ tamamlandıktan, AKP devletle özdeşleşip Hitlerci bir diktatörlüğe yönelimi suyüzüne çıktıktan, yani gizil durum fiilileştikten sonra ''bilemezdik'' diye yakınmak değildir.
Nuray Mert’in 8 Ocak Cuma günü Cumhuriyet’teki köşesinde yayınladığı ‘iktidarın en büyük düşmanı’ başlıklı yazı, bir çok doğru tespiti içermekle birlikte aydın dürüstlüğü açısından eleştiriyi hak ediyor.
Mert askeri vesayete karşı çıkmak adına AKP iktidarının politikalarını desteklemiş, bununla birlikte, Kürt sorununun demokratik çözümü için vicdanlı ve demokrat bir tutum sergilemiş bir yazar.
Son yıllarda, bir çok liberal yazar gibi, o da AKP’ye ve İslamcı harekete eleştirilerinin dozunu yükseltti.. Zaman zaman iktidarla, hatta Erdoğan’la da çatışma içine girdi..
Gerçeği görüp doğru yola giren, safını netleştiren insanlara diyecek lafımız yok..
Ancak yanılgılarını da hiç kıvırmadan, mertçe kabul etmeli..
Ne var ki, Mert’tin söz konusu yazısında bu 'mertliği göremiyoruz..
Şöyle diyor Mert:
“Mağduriyetin isyanı” sandığımız meğer öfkeye dönmüş bir aşağılık kompleksi, “haysiyetli bir itiraz” sandığımız meğer pespaye bir intikam duygusu imiş. Marazi sandığımız esas, esas sandığımız “riya” imiş. Bilemezdik, insana değer veren kimse bilemezdi. “İnanmasaydınız” diye kimse üste çıkmaya çalışmasın, onların da ne olduğunu biliyoruz.’’ (1)
**
On beş yıl önce, Nuray Mert’le, Tektaş Ağaoğlu ve Hüseyin Hasançebi ile beraber bir yemekte buluştuk.. Trabzonlu hemşehrisi Mehmet Gümüş bu buluşmayı sağlamıştı. Bizler Kızılcık sosyalist derginin yazarları idik..Kendisinin de bu dergiyi beğenerek izlediğini ifade etmişti. Sohbet içinde kendisinin Müslüman marksist olduğunu söyledi. Ben kendi adıma, markszimin yöntemi olan tarihsel materyalizmle bu tanımlama arasında bir aykırılık görmedim. Diğer arkadaşların da bir tepkisi olmadı..
Ancak Nuray Mert’in hala aynı kaynaktan beslendiğini söylemek zor. Köprülerin altından çok sular geçti. Çoğu liberal solcuda görüldüğü gibi, toplumsal gerçeklikten kopuk siyaset anlayışı onu da demokratizme sürükledi. Bu anlayış doğrultusunda, Hristiyanlık gibi reformasyona tabi olmamış, aksine, bilimi ve felsefeyi kafirlik sayan; ümmeti soru soran, eleştiren, itiraz eden bir kütle değil, itaat eden bir topluluk olarak tanımlıyan Gazali çizgisinin bin yıldır yönledirdiği bir islamın siyasal alanda da yer almasını, siyasetin dini referanslara dayanabilieceğini savundu. Modern (burjuva) devletin otoriterliğine karşı çıkmak adına, daha koyu bir otoriterizmi içinde barındıran islamci bir hareketi ve iktidarını destekledi..
**
Yukardaki sözlerinin, bırakalım Müslüman marksist olmayı, en azından marksizmi bilen bir üniversite hocasının terennüm edeceği sözler olmadığı kesin. Hele ki bu kişi, siyaset bilimi ve tarihi üzerine lisans eğitimi ve doktora yapmış biri ise.. Elbette ki, aydın kişinin illede marksist olması gerekmiyor. Toplumun vicdanıdır aydın. Vicdanı olarak, bizi nasıl bir gelecek beklediğini öngörme yeteneğine sahip olmalıdır.. İçinde bulunduğu somut şartlara bakarak, o şartlar içinde zuhur eden eğilimlerin bir adım sonra neye dönüşeceğini kestirebilmelidir.. Aydının uyarıları, eleştirileri buradan anlam kazanır.
'İnsana değer veren, kendi sözüne sahip çıkmakta ne kadar titizlenirse, başkalarının da sözünü de o denli önemser, ciddiye alır, bu saflık değil, ilkesel, ahlaki bir seçimdir. Gerisi, sözünü, kişiliğini ciddiye aldığınız “muhatabınızın”, siyasi değil ahlaki sorunudur.''
Yanılgılarını ahlaki ilkeye dayanarak böyle savunuyor Mert. Oysaki, başka bir yazısında reddettiği, ‘niyet okuması’ da yapar aydın. (2). Siyasal analiz yaptığınızda ne yapmış oluyorsunuz ki. Bir hareketin sözcülerinin ve liderlerinin beyanlarıyla, o hareketin pratiği arasında tutarszılık ve çelişki gördüğünüzde ne yapacaksınız, o beyanların ardındaki saklı gerçeği (niyeti) ortaya çıkarmayacak mısınız? Sorgulayıcı olmak bunu gerektirmez mi? Kuşku, Descartes (Dekart)’tan beri, biligiye ve gerçeğe ulaşmanın bir yolu değil midir?
'Ahlaki değerleri savunabilirsiniz, ama ahlakçılığı sosyal ve siyasal olayları anlamakta bir yöntem olarak kullandığınızda, yani muhattabınızın beyanlarını tek kriter aldığınızda, sorgulayıcı aklı da terk etmiş olursunuz. Sonuçta ahlakçılık sizi sadece sonuçların, oldu bittilerin eleştirisi ile sınırlamış olur. Oysa aydın kabullenilmiş gerçeklerin ve bundan kaynaklanan davranışların tümünü sorgulama iddiasında olan biridir.
Mert’in gerçeklik kavrayışının siğlığı ortada. Yalnızca olup-bittilerle, varlığın fiilileşmiş haliye ilgileniiyor. Kuvveden fiile çıkmak diye bir deyim vardır. Kuvve, gizil olan yada potansiyel halde bulunan, henüz fiilileşmemiş, ama fiilileşme imkanı bulunan varlık anlamına gelir. Aydın dediğimiz kişi, araştırmacı ve sorgulayıcı aklıyla, işte bu henüz fiilileşmemiş imkanı / varlığı ortaya çıkaran kişidir. Yani muhafazakar demokratlık yaftasının örttüğü kuvve'yi ortaya çıkarandır. Bu yaftaya ihtiyaç kalmadıktan, ‘’sesiz devrim’’ tamamlandıktan, AKP devletle özdeşleşip Hitlerci bir diktatörlüğe yönelimi suyüzüne çıktıktan, yani gizil durum fiilileştikten sonra ''bilemezdik'' diye yakınmak değildir.
Hadi sınıf çelişkilerini bir yana koydunuz. Olaya sadece politik ve ideolojik düzeyden baksanız bile, toplumsal tarih bilen bir entelektüel olarak, İslami hareketin yükselişindeki temel belirleyenlerin ya da rol oynayan temel faktörlerin Mağduriyetin isyanı, haysiyetli bir itiraz olamıyacağını görürdünüz..
Siysal tarihten örnek verelim..
1909-31 Mart Vakası’nda, Abduhamit’in kışkırttığı gerici-yobaz takımı Istanbul sokaklarında 3 bin kişiyi boğazladı. (Bknz. İsyan Günlerinde Aşk-Ahmet Altan) Nereden çıkmışlardı? Taksim’deki Topçu Kışlasından.. Selanik'ten gelen Hareket ordusu isyanı bastırdı, Topçu kışlasını da yerle bir etti. Viraneye dönüşen bina Cumhuriyet döneminde park yapıldı. Peki, Gezi isyanının patlak vermesine yol açan sebep neydi? Erdoğan’nın o topçu kışlasını Gezi parkına yeniden dikmek istemesi.. Yıl 2013'tü..
Peki, 2016'da bu lafları eden Nuray Mert'e göre, Erdoğan'nın bu tutumu bir mağduriyet isyanının ya da haysiyetli bir itirazın dışavurumu muydu?
1994’de yerel iktidarı ele geçiren Refah partisinin genel başkanı Erbakan’ın çok net bir ifadeyle dile geetirdiği ‘refah partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak’’ sorusunu nereye koydunuz?
Aynı geleneğin takipçisi olan Erdoğan ve arkadaşlarının Erbakanla tek farklarının, emperyalizmle işbirliği etmeden İslami bir rejimin kurulamıyacağını görmüş olmaları, gömlek değiştirdik yalanı da bu olgunun örtüsü değil miydi? Bu yüzden, Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olarak kendisini ilan etmedi mi? ABD’nin ılımlı islam projesini önerdiği islamcı çevrelerin gizli toplantılarında Erdoğan’ın ‘Bir müddet Amerika’nın dediklerini yaparız, sonra millete hizmet ederiz. Mani olurlarsa dirsek vurur, gideriz.” dediğini ifşa eden açıklamalarıı da mı duymadınız?
Liste uzatılabilir..
Ve siz hala kalkmış ‘’Bilemezdik’’ diyorsunuz… ‘’İnsana değer veren kimse bilemezdi’’. Madem bilemezmişiniz, madem bu kadar safmışsınız, bu saflığınızla mı ona buna ve bu arada sola ayar vermeye çalışıyorsunuz?
Bu yetmedi .. “İnanmasaydınız” diye kimse üste çıkmaya çalışmasın, onların da ne olduğunu biliyoruz.’’
Kimdir onlar? Açıklaması yok. Ama başka bir yazısından anlıyoruz ki, siyasal İslamla demokrasinin bağdaşmayacağını söyleyen, bu temelde AKP'ye karşı çıkan, Atatürkçü Düşünce Derneklerinden sosyalistlere kadar 'yetmez ama evet' demiş olmayan herkesi, aralarındaki ideolojik farklılıklara, Kürt sorununun çözümündeki karşıtlıklara rağmen 'kemalist'likle etiketlemiş..
Oysa demokrat bir aydın olmak, eleştiri cesareti kadar, özeleştiri cesaretini de içerir. Ahlaki ilke mi dediniz. İşte bu, ne yazık ki, ister liberal ister sosyalist olsun, aydın geçinenlerimizin bir türlü özümseyemedikleri en temel ahlaki ilkedir. Bu ilkenin bir gereği de zamanında uyaranların hakkını teslim etmektir. Sosyalistlerin eleştiri ve uyarılarını, en azından 2010 referandumundaki net tavırlarını 'kemalist' etiketi altına sokup görünmez kılmak dürüst bir tavır değildir.
O günlerde ‘referandumun diktatörlük için bir kaldıraç olacağını, içine 12 Eylülcülere yargılanma yolunu açacak maddeler yerleştirilmesinin bir aldatmaca olduğunu, ‘yetmez ama evet’in TUDEH* körlüğü olduğunu yazdık.. (3)
‘Onların da ne olduğunu biliyoruz.’ diyor ya . Biz buyduk yani.
2009 yılında yazdığım Post-modern darbeden postmodern faşizme başlıklı yazının giriş spotunu hatırlatarak sözü bağlamak istiyorum:
‘’Yükselen bütün sınıflar gibi, postmodern/muhafazakar burjuvazi de, eski iktidar blokunu değiştirme ve bunun için gerekli hegemonyayı tesis etme süresince demokrasi söylemlerine ihtiyaç duyar. Egemenliğini garantiledikten sonra bu söylemlere de, onları ödünç aldığı liberallere de ihtiyacı kalmayacaktır!’’ (4)
Aynen böyle oldu.. AKP diktatörlüğünün liberal söylemlere de onları aldığı liberallere de ihtiyacı kalmadı. Altan kardeşlerden Murat Belge'ye, Belge'den Nuray Mert'e, ‘halk iktidarı’ payesi vererek, askeri vesayet yıkılıyor demokrasi gelişiyor yakıştırması yaparak meşruiyet ürettikleri, soldan yükselen eleştirilere karşı korudukları AKP iktidarı, onları köşelerinden etti..
Şimdi yanıldık, hata ettik diye özeleştiri vereceklerine, ‘’bilemezdik’’ ‘’aldatıldık’’ diyorlar..
Buna ‘faydalı salaklık’** denir mi? Siz karar verin..
--------------------------------------------------------
1. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/460388/iktidarin_en_buyuk_dusmani_.html
2. http://www.solpaylasim.com/k3193--evet-kandirildik-ama-iyi-ki-kandik-nuray-mert.html
3. https://guncelgercek.wordpress.com/2010/08/30/referandum-diktatorluk-icin-kaldirac/
4. http://www.politez.com/detail/mehmet-ozgen/246/post-modern-darbeden-postmodern-fasizme
* TUDEH, SBK (Sovyetler Biriliği Komünist Partisi) çizgisinde olan İran Komunist partisi. 1981 yılında neredeyse tüm sol gruplar İslami güçlere karşıyken Tudeh lider kadrosu yeni rejimde yer alma ve mollalarla işbirliğine gitme kararı aldı.Marksist halkın Fedaileri örgütünün tasfiyesine sessiz kalmış, Hümeyni'yi desteklemiş, ancak kendisi de tasfiyeden kurtulamamıştı. 1982'den sonra parti yasaklandi, üyeleri tutuklandı. Partinin merkez komite üyelerinden bazılar hapisanede öldürüldü. Sağ kalanlar, itirafçı oldu. Humeyni rejimine methiyeler düzdüler. Genel sekreteri, Humeyni rejimi tarafından idam edildi. Partinin ana teorisyeni ve kurucu üyesi İhsan Taberi televizyona çıktı . 50 yıllık solcu olan Taberi izleyicilere, 1982 tutuklamalarından sonra girdiği cezaevinde "büyük İslami düşünür" Ayetullah Mutaharri'yi okuduğunu ve son 40 yıldır yazdığı her şeyi red etme noktasına geldiğini söyledi..
** Nuray Mert'in kendi sözüdür..(Bknz. dipnot:2)
Yazarın Dİğer Yazıları
Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019Diktatörlüğün Sonbaharı
24 Haziran 2018Türkiye yol Ayrımında
2 Mayıs 2018HDP Kongresi..
11 Şubat 2018CHP kurultayı, faşizm ve savaş
6 Şubat 2018RTE olsa olsa Herkül’üyle henüz karşılaşmayan Cacus olabilir
23 Aralık 2017Ecevit ve Kılıçdaroğlu
15 Haziran 2017Son darbe
17 Nisan 2017Distopya*: Evet çıkarsa ne olocak?
12 Nisan 2017Ey Fravun'a iman edenler!
25 Aralık 2016Efendisiz-vesayetsiz-demokratik cumhuriyet için Kurucu Meclis
10 Ağustos 2016'Uzun Bıçaklar Gecesi' ve İç savaş provası
18 Temmuz 201614 Haziran 2016
Diktatörlüğe karşı Halk Devrimi
25 Nisan 2016'Devrim ve karşı-devrim'
18 Ocak 2016'Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’
31 Ekim 2015Bir de kalkmış herkesi 'sağduyulu olmaya davet' ediyor..
10 Ekim 2015Asıl Şerefsizler kimlerdir, halka, devrimcilere ve demokratlara karşı nasıl savaşırlar
9 Ağustos 2015’Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere’
23 Temmuz 2015Dilipak: Cinsel olarak tahrik ediliyoruz / Eşcinselliği Osmanlıyı geri getirmek isteyenler kışkırtıyor
4 Temmuz 2015Kendi tanrısına bile ihanet eden adam..
6 Haziran 2015AKP Faşizmi, ant-faşist cephe, HDP, BHH ve CHP
5 Ocak 2015Erdoğan ve AKP, Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonuna el koyacak..
15 Aralık 2014Ya Kobane ya barbarlık!
14 Ekim 2014Gezi İsyanı Türkiye'nin 1905'idir
25 Temmuz 2014CHP’nin BOP’un resterasyonuyla uyumlu stratejisi
26 Haziran 2014'Yeni Türkiye' Soma madeninin altında kaldı..
2 Haziran 2014BDP/HDP Cumhurbaşkanlığı seçimi Için ne diyor?
6 Nisan 2014En uzun gün ve olasılıklar
30 Mart 2014HDP, CHP'nin oylarını mı bölüyor?
27 Mart 2014İsyanın adı Berkin-
12 Mart 2014'Paralel devletler', koku-tutulması ve devrimci kopuş
19 Ocak 2014Devlet ikiye mi bölündü yani?
17 Aralık 2013Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
15 Aralık 2013Erdoğan-Barzani ittifakı: 'İslam' kardeşliği
17 Kasım 2013Cumhurbaşkanı ve başbakanıyla devletin linç girişimi!!
7 Eylül 2013'Kimyalı' mı 'Kimyasız' mı?
30 Ağustos 2013Başka coğrafyanın çocukları: Rojavalı çocuklar
6 Ağustos 2013Muhalefet, Direnişin açtığı yoldan yürümeli, anayasa görüşmelerinden çekilmelidir
16 Temmuz 2013Yanıyor insanlık hâlâ!
1 Temmuz 201325 Haziran 2013
Belli ki, geldiğiniz gibi gitmeyeceksiniz!
15 Haziran 2013'Bir kaç çapulcu' kim?
2 Haziran 2013İlle de Roboski!!!
6 Ocak 2013'Eğitimin paradigmasını değiştiriyoruz' demek, laikliğin tasfiye ilanıdır
3 Aralık 2012Cumartesi.. Cumartesi..
25 Kasım 2012Ruhu alçalan toplum
29 Ekim 2012Tezkere provokasyonu
4 Ekim 2012Alçaklığın dayanılmaz irtifası..
24 Ağustos 2012Aygün neden kaçırıldı?
13 Ağustos 2012Savaş kışkırtıcılığı suçtur!
23 Temmuz 2012CHP Kurultayı ve Devrimci Cumhuriyet
16 Temmuz 2012Mızrağın ucundaki 'Islam' ve biyopolitiği
12 Haziran 2012'Ceddin deden, neslin baban..'
19 Mayıs 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme -Faşizm yargılıyor
17 Nisan 2012Post-modern darbeden postmodern faşizme
16 Nisan 2012Bu başbakan kimin başbakanı?
14 Mart 2012Devlet iktidarının yeniden paylaşım savaşı
14 Şubat 2012Dersim, CHP ve Faşizm
29 Aralık 2011Kürt sorununda 'Osmanlı'da oyun çok'
27 Ekim 2011Adını siz koyun..!
8 Ekim 2011“Laiklik kesinlikle ateizm değildir” Öylemi?
27 Eylül 201190’nında devrimci delikanlı*
18 Ağustos 2011