Ukrayna’daki savaşta bir ay geride kaldı. Rusya’nın işgaliyle başlayan savaşın ne zaman nasıl biteceği öngörülemiyor. Kimin haklı kimin haksız olduğu sorusunun yanıtı, savaşa hangi pencereden hangi gözlükle bakıldığına bağlı. Savaşa emperyalist pencereler yerine işgale uğrayan ülke halkının, kadınların çocukların yaşlıların penceresinden bakılmalıdır.
Ukrayna’daki savaşta bir ay geride kaldı. Rusya’nın işgaliyle başlayan savaşın ne zaman nasıl biteceği öngörülemiyor. Ne zaman nasıl biterse bitsin, küresel ölçekte bir hesaplaşma olduğu için bu savaş askeri, kültürel, ekonomik ve ekolojik sonuçlarıyla dünyanın yakın geleceğini belirleyecek etkiye ve öneme sahip.
Her savaşta olduğu gibi Ukrayna’daki savaşta da insanlık (evrim tarihinde geride bırakmış olması gereken) vahşetle sınanıyor. En gelişmiş öldürme aletleri; katledilen kadınlar, erkekler, çocuklar, mülteciler; hayatın olağan akışında karşılaşsalar dost olacakken acımasızca birbirlerinin cellâdı ve kurbanı olan, birbirlerini öldürmekle resmen görevlendirilmiş, öldürmeyi meslek edinmiş insanlar; yakılan evler, sönen ocaklar, harabeye dönen kentler ve köyler, tahrip edilen doğa; ortak mutluluk için harcanacakken kül olan ekonomik olanaklar; nesilden nesile aktarılacak kin ve nefret, travmalar, kahramanlıklar, ihanetler; kutsanan ölüm ve asla bir daha geri gelmeyecek hayatlar...
SAVAŞIN SUÇLUSU KİM?
Sorunun yanıtı savaşa hangi pencereden hangi gözlükle bakıldığına bağlı. Marksist gözlükle bakıldığında görüleceği üzere, Rusya ile Ukrayna arasında görünse de aslında savaş, ABD’nin başını çektiği emperyalist blok ve onun savaş örgütü NATO ile emperyalist yayılmacı Rusya arasındadır. Daha kısa anlatımla savaş, kapitalistlerin emperyalistlerin savaşıdır.
Askeri işgali başlatması nedeniyle savaşın ilk sorumlusu hiç kuşkusuz Rusya’dır. Rusya lideri Vladimir Putin, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini ve Ukrayna’da Rusça konuşan azınlıklara baskıyı bahane ederek işgali başlattı. Putin, kendi kamuoyunda işgale destek bulmak için arkaik Çarlık Rusya’sı nostaljisiyle efsunlu Rusya milliyetçiliğini ateşledi; bunu yaparken de Sovyet devriminin lideri Lenin’e ağır hakaretler etti. Emperyal nostaljiyi tatmin hevesi veya NATO’nun genişlemesi elbette bahaneden ibarettir. İşgalin asıl nedeni, reel sosyalizmin enkazı üzerinde yükselen Rus kapitalizminin dünyayı yeniden paylaşma arzusudur.
Askeri savaşı başlatan taraf Rusya olsa da ABD’nin başını çektiği emperyalist blok ve onun savaş örgütü NATO da Ukrayna’daki vahşetten en az Rusya kadar sorumludur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD ve müttefiki Avrupa Birliği, zımni mutabakatların hilafına eski Sovyet cumhuriyetlerini, Polonya ve Romanya’yı NATO’ya katarak genişledi. Bununla yetinmeyen ABD, AB ve NATO Ukrayna’da “turuncu devrim” adı altında darbe yaptırdı, Ukraynalı faşistlere milyarlarca dolar akıttı. Faşistleşen Ukrayna devleti de ABD ve NATO’nun vaatlerine aldandı; AB’ye ve NATO’ya katılma hevesiyle solcular ve Rusça konuşan azınlık üzerindeki baskılarını arttırdı. Rus azınlık üzerindeki baskı, işgalin bahanelerinden biri oldu.
Özetle, ABD ve NATO’nun emperyalist genişlemesine Rusya aynı şekilde karşılık veriyor; taraflar kendi ülkelerindeki sermaye birikimi krizini, sömürüye ve yoksullaşmaya halkların tepkisini savaş yoluyla aşmaya çalışıyorlar.
KİM HAKLI KİM HAKSIZ?
Bu sorunun yanıtı da hangi pencereden bakıldığına göre farklılaşır.
Rusya’nın penceresinden bakıldığında ABD, AB ve NATO haksızdır. ABD, AB ve NATO’nun yayılmasına karşı Rusya kendi güvenliğini sağlama hakkına sahiptir…
ABD, AB ve NATO’nun penceresinden bakıldığında ise Rusya haksızdır. Rusya komşularını tehdit etmektedir, egemenlik haklarına saygılı davranmamaktadır…
Emperyalist pencereler yerine işgale uğrayan ülke halkının, kadınların çocukların yaşlıların penceresinden bakıldığında ise…
Vahşetin asıl acısını Ukrayna halkları çekiyor. Çatışmalarda öldürülen askerlerin sivillerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Canlarını kurtarmak için belki de hiç dönmemek üzere evlerini terk edenlerin sayısı da üç buçuk milyonu geçti. Oysa düne kadar kendi küçük veya büyük dünyalarında yuvarlanıp gidiyorlardı. Şimdi canlarını kurtarmış olsalar da yabancısı oldukları topraklarda hayat kavgası verecekler. Avrupalı sayılsalar da aşağılanacaklar, fazlalık olarak görülecekler, en pis işlere koşulacaklar, bir süre sonra da terk ettikleri yere dönmeleri istenecek. (Suriyeli ve Ukraynalı mülteciler arasında ayrım yapan ırkçıları yıldırımlar çarpsın, köpek balıkları parçalasın!)
Kaçabilenlerin durumu bu aşamada her şeye karşın iyi görünüyor. Ya kaçamayanlar? Hayat artık eskisi gibi değil. Sabah kahvaltının ardından işe gitmek, akşam eve dönmek, bir mekânda arkadaşlarla vakit öldürmek, sevdiğine sarılmak, çocuklarını torunlarını kucaklamak, parkta doğayı koklamak, sinemaya tiyatroya gitmek, caddeleri sokakları amaçsızca adımlamak… Hiçbiri yok artık. Hayat artık nereden ne zaman geleceği bilinmeyen bir kör kurşuna ya da şarapnel parçasına bağlı. Günlük alışveriş için marketteyken düşebilecek bir füze ile yanarak parçalanarak veya enkaz altında kalarak can vermek de var. En sevdiklerini gözlerinin önünde can verirken çaresizce izleyebilirler. Bir zırhlı araç her şeyi ezip geçebilir. Tam donanımlı asker kılıklı katiller silahlarını başlarına dayayıp her türlü kötülüğü yapabilirler. Her an eziyete, işkenceye, tecavüze maruz kalabilirler; rastgele üzerlerine yağacak mermi sağanağıyla toprağa düşebilirler…
Nitekim bütün bu felaketlerin haberleri ABD, Avrupa ve Türkiye medya mecralarında izlenebiliyor, okunabiliyor. Oysa, çok yakın tarihte ABD ve Avrupalı müttefikleri Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye ölüm yağdırırken medya mecraları sivillerin trajedisine hiç yer vermiyorlardı. ABD ordusu Afganistan’a “Sonsuz Adalet”, Irak’a “Sonsuz Özgürlük”, Suriye’ye ikisini birden götürüyordu! Afganistan başkenti Kabil “bombaların ışıltısıyla” aydınlanıyordu; Irak’ın başkenti Bağdat “Noel ağacı gibi ışıl ışıl” parlıyordu… Sivillerin trajedisine gözlerini kapamanın ötesinde vahşeti böyle romantize ediyorlardı. Çünkü savaşı, halkların ve ezilenlerin pencerelerinden değil, mülkiyet olarak da ait oldukları emperyalist sermayenin pencerelerinden görüyorlardı.
***
SAVAŞ KARŞITLARI NE İSTİYOR?
İnsanın kendisine, hemcinsine, topluma ve doğaya yabancılaşmasının en vahşi pratiği olan savaş sadece Ukrayna’yı kana bulamıyor. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde mazlum halkların maruz kaldığı vahşetin diğer adresleri Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Libya, Yemen, Doğu Türkistan olarak sıralanıyor. Afrika’daki vahşet (gazeteci deyimiyle) haber değeri taşımıyor. Kendi ülkemizde kırk yıldır süren çatışma, resmi söylemde bir ara “düşük yoğunluklu savaş” olarak adlandırılmıştı; epeydir “terör” diye etiketleniyor.
Küresel veya bölgesel paylaşım savaşları cinayettir. Adları geçen coğrafyalardaki savaşlara olduğu kadar Ukrayna’daki işgale de karşı çıkmak vicdani ve ahlaki görevdir. Militarizm ve savaş karşıtları, sosyalistler komünistler, emperyalistler arası boğazlaşmanın tarafı olmazlar; tersine aşağıdaki asgari talepleri kararlılıkla savunurlar.
- Ukrayna’da derhal ateşkes ilan edilmeli, en kısa sürede barış sağlanmalı; Rusya birliklerini geri çekerek işgali sonlandırmalıdır.
- ABD, AB ve NATO, dünya halklarını kan ve göz yaşına boğan provokatif girişimlerine derhal son vermelidir.
- Halkların ve ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına saygı gösterilmeli, nasıl yönetileceklerine halklar kendi özgür iradeleriyle karar vermelidir.
Ukrayna’da Zelensky’nin yasakladığı, Rusya’da Putin’in yer altına ittiği sosyalistlere komünistlere ve savaş karşıtlarına selam olsun!
Yazarın Dİğer Yazıları
Siyasetçi Neden Yalan Söyler?
3 Temmuz 2022Siyasi yalanın Soylusundan soysuzuna
23 Haziran 2022Yalancının Ampülü Yatsıdan Sonra Da Yanıyor
17 Haziran 2022Vatan Uğruna Ölündüğü Sanılır, Sanayiciler Uğruna Ölünür
17 Mart 2022Rusya'nın Ukrayna'yı İşgaline Hayır
26 Şubat 2022Yedisinden Yetmişe Erdoğan
1 Şubat 2022Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'den Bugüne Medya
31 Ocak 2022Adem'in Cehaleti ya da Öküz Altında Buzağı Aramak
26 Ocak 2022Sahte Adnan Menderes Mektubu
20 Ocak 2022Şahsım'ın Büyükelçiler Blöfü
27 Ekim 2021Bahçeli Devlet'in Hikmeti
7 Ekim 2021Şam'da Zafer Namazı ve Kabil Kayyımlığı Rüyalarından Hayal Kırıklığına
28 Eylül 202112 Eylül Yargısından Ak Yargıya
21 Eylül 2021Erdoğan bir süredir 'Eski Türkiye yok' diyor ya, ben de aynı kanıdayım.
23 Temmuz 202115 Temmuz Hamaseti
17 Temmuz 2021İşsiz Sayısı Artıyor, İşsizlik Oranı Düşüyor!
12 Mayıs 2021TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017