AK yargı kararı: “Yüksek ihtimaldir ki halihazırda atama listesinde ya da el yazılı listede adının bulunması dışında delil bulunmayıp süreç içinde tahliye edilen sanık hakkında uzun sürmesi beklenen yasa yolları aşamasında örgüt üyesi olduğunu gösteren deliller dosyaya intikal etmeye devam edecektir.” Yani, sanık hakkında hiçbir delil yok ama süreç içinde delil bulunması yüksek ihtimaldir.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, hazırlık eğitimindeki hâkim ve savcı adaylarına seslenmiş:
“Adaletin asıl tecelligâhı koca koca binalar değil sizin temiz vicdanınızdır. Aklınızı, vicdanınızı kimseye ama kimseye kiraya vermeyin!”
Bu kadarla kalmamış Adalet Bakanı, cüppelerinde ilik ve düğme bulunmadığını vurgulamış, kimsenin önünde eğilmemelerini öğütlemiş genç hâkim ve savcı adaylarına.
Ne güzel değil mi? Vicdan ve akıl sahibi herkesin altına imza atacağı sözler bunlar.
Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da Yargıtay’ın yeni binasının açılışında konuşmasının bir yerinde benzer sözler söylemişti. Yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiğinin altını çizmiş, adaletin tecellisi için bağımsızlığın şart olduğunu söylemiş ve eklemişti Erdoğan:
“Eğer bir devlette adalet yoksa, onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz, orada sadece zulüm hüküm sürer. Adalet devletin varlığının sebebidir. Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras işte bu anlayış olacaktır.”
Dediğim gibi Erdoğan’ın bu sözleri de herkesin altına imza atacağı türden sözler. Ama ne yazık ki, söylediği yer, zaman, bağlam, dini referansı ve bu sözleri söyledikten sonra anakronik (veya arkaik) cüppeliye dua ettirmesiyle birlikte düşünüldüğünde hiçbir inandırıcılığı yok bu sözlerin.
İnandırıcılıktan yoksun bu sözlerin bir değeri varsa, bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi kadar bile değil. Çünkü, insanların adalet duygusunu ve beklentisini istismar ettikleri onca belagatin içine serpiştirdikleri bu sözlere kendileri de inanmıyorlar. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıç güvencesi, yargıçların ve savcıların liyakat ve ehliyeti zerrece umurlarında değil.
Devletin adalet ile yönetilmesi gerektiğini içlerine sindirmiş olsalar, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını, yargıç güvencesini zerrece umursalar, 19’uncu iktidar yılında bu tür tumturaklı cümleler kurmaya gerek duymazlardı. Anayasayı değiştirmeye yeter sayısal çoğunlukla 19 yıl iktidar olmak, demokratik devletin bağımsız ve tarafsız yargısını inşa etmek için yeterliydi ama Erdoğan hukuk devletinin inşasına önderlik etmek yerine yargıyı Fetullahçı Çete’ye teslim etmeyi yeğledi. Fetullahçı Çete hapse atılmış olsa da fikriyle ruhuyla iktidarda ve Erdoğan 20’nci iktidar yılına girerken bağımsız ve tarafsız yargı masalı anlatıyor. Anlattığı masala kendisi inanıyor mu, bilinmez. Bilinen bir şey varsa, devletin yargısına duyulan güven, tarihteki en dip seviyeye geriledi. Öyle ki, bu dönemin AK yargısı 12 Eylül faşizmi yargısının da gerisinde…
***
Darbe ve diktatörlük dönemlerinin ortak edimidir yargıyı tahakküm altına almak. 12 Eylül darbecisi Kenan Evren, benim de aralarında olduğum sanıkları “Onlara hain demeyi bile az bulurum” diyerek hedef göstermişti. Ama, sıkıyönetim mahkemesi beraat kararı vermişti. Düşünüyorum da aynı dosya ile bugün yargılansam, ağırlaştırılmış müebbet hapisten aşağı bir ceza çıkmazdı. Çünkü, FETÖ mirasçısı AK yargı 12 Eylül faşizmi yargısının da gerisinde.
12 Eylül darbe döneminin devlet başkanı devletin her kurumuna olduğu gibi mahkemelere de talimatlar veriyor, telkinlerde bulunuyordu. Bugün de devlet başkanı her vesileyle yargıya talimat vermekten telkinde bulunmaktan geri durmuyor. Örneğin, Anayasa Mahkemesi tutuklu gazetecilerle ilgili dosyada tahliye kararı verdiğinde “Ben AYM’nin kararını kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyebilmişti Erdoğan.
Yine Erdoğan, AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararıyla ilgili olarak “Kendi adamlarını koruyorlar. Bu karar bizi bağlamaz” ifadelerini kullanabilmişti.
İddianamesiz dört yıldır tutuklu olan Osman Kavala’yı hedef gösterirken de şu ifadeleri kullanmıştı Erdoğan: “Gezi olaylarında teröristlerin finans kaynağı olan bir kişi şu anda içeride. Onun arkasında meşhur Macar Yahudi’si Soros var. Türkiye’deki temsilcisi de aynı şekilde babadan zengin, bu imkanlarını bu ülkeyi parçalayıp bölen terör eylemlerine karşı her türlü desteği veren kişi. Şimdi içeride.”
Sadece devlet başkanı talimat vermiyor yargıya. Kararlarını beğenmediği Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı’nı “Ana caddelerde, sokaklarda polis koruması almadan bisikletinle işe git gel bakalım!” diye tehdit eden bir İçişleri Bakanımız da var.
Devlet Başkanı yargı kararlarına saygı duymaz, kimlerin yargılanması, kimlerin ne kadar tutuklu kalması gerektiği konusunda telkinlerde bulunursa, ondan cesaret alan İçişleri Bakanı en yüksek yargıcı bile tehdit ederse, elbette yargının bağımsızlığından tarafsızlığından, hukukun üstünlüğünden, adaletin tecellisinden söz edilemez; yargıya güven diplerde sürünür.
***
Hakkaniyetle söylemeli ki, yargıya güvensizliğin bütün kabahati adalet duygusundan ve bilincinden yoksun siyasetçilerde ve iktidar sahiplerine ait değil. Adalet profesyoneli yargıçlar ve savcılar da muktedirler kadar sorumlular yargıdan umut kesilmesinde. Demokratik hukuk devletinin kişilik sahibi savcıları ve yargıçları gibi davranmıyorlar. Cüppelerinde ilik ve düğme bulunmadığı hatırlatılarak kimsenin önünde eğilmemeleri öğütlenedursun, mafya şefinden 10 bin dolar maaş bağlanan siyasetçiye soru soracak bir savcı bulunamıyor örneğin.
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 17-25 Aralık sürecinde kendisiyle ilgili hazırlanan dosyalar için itiraf niteliğinde açıklamalar yaptı; “Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. ‘Reis’, Sayın Cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” dedi; ama nezaketen de olsa çağırıp soracak bir savcı çıkamıyor.
Sokak ortasında gazetecileri, siyasetçileri döven yandaşlar, şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu yumruklayan ‘inek hırsızı’ yargılanamıyor…
Buna karşılık siyasetçiler, sanatçılar, yazarlar, kitle örgütleri yöneticileri ve üyeleri bir iddianame bile hazırlanmadan yıllardır cezaevinde tutuluyor.
Çok daha vahimi, AK yargıdan şöyle bir karar çıkabiliyor: “Yüksek ihtimaldir ki halihazırda atama listesinde ya da el yazılı listede adının bulunması dışında delil bulunmayıp süreç içinde tahliye edilen sanık hakkında uzun sürmesi beklenen yasa yolları aşamasında örgüt üyesi olduğunu gösteren deliller dosyaya intikal etmeye devam edecektir.” (Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/96 Esas, 2018/231 Karar sayılı kararı.)
Yani, sanık hakkında hiçbir delil yok ama süreç içinde delil bulunması yüksek ihtimaldir. O nedenle sanığın 6 yıl 3 ay hapsine… İnanılır gibi değil ama AK yargı döneminde böyle kararlar verilebildi. Onca trajik yargılamalara ve kararlara karşın 12 Eylül dönemi mahkemeleri bugünkü kadar keyfi yargılama yapmıyorlardı.
Sözün özü, adalet ve yargı söz konusu olduğunda, darbe hukukundan arınıp daha ileri bir noktaya gidebilmiş değil Türkiye. Erdoğan imzasıyla “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” adıyla bir değil düzinelerce kitap yayımlansın, duayla adalet olmaz. Duayla sağlanamayan adalet, içtenlikten yoksun cafcaflı sözlerle hiç sağlanamaz. Sadece kendilerine adil olanlar adaletle yönetemezler. Adaletin ve yargının sınıfsal bir özü olduğunu unutmadan söylemeli ki, bir toplum ne kadar adalet istiyorsa en fazla o kadarını bulabilir.
“Hukuk iktidarların…” diyen Mihail Aleksandroviç Bakunin’in aziz anısına saygıyla!
Yazarın Dİğer Yazıları
Siyasetçi Neden Yalan Söyler?
3 Temmuz 2022Siyasi yalanın Soylusundan soysuzuna
23 Haziran 2022Yalancının Ampülü Yatsıdan Sonra Da Yanıyor
17 Haziran 2022Ukrayna: İnsanlık Vahşetle Sınanıyor
25 Mart 2022Vatan Uğruna Ölündüğü Sanılır, Sanayiciler Uğruna Ölünür
17 Mart 2022Rusya'nın Ukrayna'yı İşgaline Hayır
26 Şubat 2022Yedisinden Yetmişe Erdoğan
1 Şubat 2022Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'den Bugüne Medya
31 Ocak 2022Adem'in Cehaleti ya da Öküz Altında Buzağı Aramak
26 Ocak 2022Sahte Adnan Menderes Mektubu
20 Ocak 2022Şahsım'ın Büyükelçiler Blöfü
27 Ekim 2021Bahçeli Devlet'in Hikmeti
7 Ekim 2021Şam'da Zafer Namazı ve Kabil Kayyımlığı Rüyalarından Hayal Kırıklığına
28 Eylül 2021Erdoğan bir süredir 'Eski Türkiye yok' diyor ya, ben de aynı kanıdayım.
23 Temmuz 202115 Temmuz Hamaseti
17 Temmuz 2021İşsiz Sayısı Artıyor, İşsizlik Oranı Düşüyor!
12 Mayıs 2021TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Hrant'ın Katilleri ve Dostları
19 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017