Hrant’ın katilleri
Birbirine düşman edilmiş,“biri travma diğeri paranoya” içindeki iki halk arasında geleceğin barışı için çırpınan, travma ve paranoyayı Türkiye’ye yönelik emperyalist senaryoların etkisinden azade bir çözüme kavuşturmak için mücadele eden, kalbi solda atan Hrant Dink yok artık.
Türkiye, Hrant gibi bir evladının yokluğunu duyumsadığında çok acı çekecek.
Daha önemlisi, eşi ve çocukları artık sabah kahvaltısında, akşam yemeğinde en sevdikleriyle birlikte olamayacaklar. Karısı kocasına, çocukları babalarına sarılamayacaklar. Doğup büyüdükleri ülkenin sokaklarında “güvercin ürkekliği” içinde de olsa, yağmur altında birlikte ıslanmayacaklar. Karısı ve çocukları, tabanı delik ayakkabıyla dolaşan Hrant’tan özel günlerde çam sakızı yetim armağanı hediye alamayacaklar. Gerçek dostları Hrant’la yarenlik edemeyecekler artık.
İnsanların, emekçilerin, halkların dostu Hrant Dink, artık toprak altında.
Hrant, etnik kimliğinden ve iki halk arasında geleceğin barışını inşa etmeye çalışmasından ötürü hedef seçilmiş, bu yüzden Türk ve Ermeni ırkçılarının boy hedefi haline gelmişti.
Bir özelliği daha vardı Hrant’ın, kalbi solda atıyordu. 12 Eylül döneminde işkenceden geçmiş, hapis yatmıştı.
Hrant’ı daha dün anne kucağındaki bir yeni yetmenin vurduğu açıklandı. Ne ki, katil cinayeti tek başına işlemedi. Hrant kolektif bir cinayete kurban gitti.
Hrant, yıllara yayılan kolektif bir çabayla, her gün yavaş yavaş hedef yapılarak öldürüldü.
Kolektif cinayette herkesten fazla dahli olan kimi failleri tek tek sıralamak gerekirse:
- Gençlik yıllarında birlikte askere gittiği arkadaşları yedek subay çıkarken, sabıkası olmadığı halde omuzlarına rütbeyi çok görüp “sakıncalı piyade” yapanlar.
- Sabiha Gökçen’le ilgili haberinden sonra Dink’i makamına çağırarak hem ihtar eden hem gözdağı veren yetkililer.
- Yasalardaki 301 ve benzeri maddelerle demokrasiye tuzak kuran devlet ve hükümet.
- Kurulan tuzaklara “Avrupa’da da var” demagojisiyle sahip çıkan muhalefet.
- Ermeni sorunu konusunda farklı görüşleri “Milleti arkadan hançerliyorlar” diye karalayarak toplumsal linç provalarına çanak tutan hükümet üyeleri.
- Yazdığı yazıyı anlamak acizliği içinde “Türklüğe hakaret” iddiasıyla şikâyetçi olan, bununla yetinmeyip mahkeme kapısında linç etmeye çalışan ırkçı barbarlar.
- Şikâyeti ciddiye alıp Dink’i yargılayan, şikâyetçi güruh gibi yazıyı okuyup anlamaya karşı dirençli, Orhan Pamuk ve Elif Şafak’a gösterdiği esnekliği Dink’ten esirgeyen hukuk sistemi.
- Ölümle tehdit edildiğini savcılığa bildirdiği halde, korunması için önlem almayanlar.
- Tetikçi çocuğun memleketindeki katil üretme çiftliklerine seyirci kalan yetkililer.
- Önceki benzer cinayetleri aydınlatmakta aciz kalan hükümetler.
Liste daha da uzatılabilir. Ne kadar uzatılsa yine de eksik kalır.
Hrant, çok failli bir cinayete kurban gitti. Bu çok failli cinayet vasatında, birçok cinayet hâlâ karanlıkta. Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için verilmiş namus sözü de hâlâ ortada duruyor.
* * *
Hrant’ın “dostları”
Tabanı delik ayakkabılarıyla kaldırıma serilen Hrant artık toprak altında.
Hrant’ın katilleri belli. Ya dostları?
Meğer ne kadar çok seveni dostu varmış.
Cinayetin ardından “Hrant benim dostumdu, arkadaşımdı, şurada birlikte yemek yedik, burada birlikte keyif çattık” diye yazan ne kadar çok arkadaşı çıktı...
Hrant’ın ardından çok şey yazdılar, bir şeyi özenle gizlediler: Hrant’ın sol kimliği.
Gerçek dostları bağışlasınlar, ne kadarı samimi dost, kuşkuya düşmemek olanaksız.
Günlük hayatı paylaşmışlar, ailecek görüşmüşler. Ama Hrant, on gündür gazetesinde “Beni öldürecekler” diye feryat etmiş. Ölümle tehdit edildiğini onbir ay önce savcılığa bildirmiş. “Sokakta yürümekten ürkecek kadar” bu tehditlerden bunaldığını yazmış.
Gazetesinde yazdıklarını, savcılığa bildirdiklerini herhalde dostlarıyla da paylaşmıştır. Ne ki, cinayetin ardından yazan “dostları”, Hrant’ın feryadını ancak öldürüldükten sonra köşelerine ekranlarına taşıyorlar. Aralarında genel yayın yönetmenleri de var. Biri bile gazetesinde, ekranında manşete çekmemiş feryadı.
Birçoğunun Başbakan’la, bakanlarla yediği içtiği ayrı gitmez. Anlaşılıyor ki, biri bile Başbakan’a söylememiş Hrant’ın aldığı ölüm tehditlerini. Başbakan şöyle böyle ama Hrant’a yönelik öldürme tehditlerine seyirci kalmazdı herhalde. Ne ki, “dostları” oralı olmamışlar.
Hrant Dink, can derdine düşmüşken ortada olmayan “dostları”, cinayetten sonra başroldeler. Ne dostlarmış ama!!!
Popülizm diye hep sıradan insanları aşağılarlar. Bu da entelektüel popülizm olsa gerek. Yetmezmiş gibi bir de cinayetin ardından ekranlarda, köşelerde, cenaze kortejinde entelektüel rant devşirmektedirler. Romantik işportacı dostu herhalde yakında belgeselini de çekip pazarlar.
Gerçekten Hrant’ın dostları mıydılar, Hrant mı dostlarını seçmekte pek isabetli davranmadı, yoksa Hrant nesli tükenen türden herkesin dostu muydu? Gerçek dostlarına sormalı bu soruyu.
Oysa yakın dostu olmaları da gerekmiyordu Hrant’a kol kanat germeleri için. Gazetecilerin, aydınların sıkça öldürüldüğü bir ülkede yaşıyor olmanın deneyimiyle, hiç değilse mesleki dayanışma duyarlılığı gösterebilirlerdi. Köşelerinde yazmakla kalmayıp, on dört yıl önce bir gazetecinin yaptığı gibi doğrudan Başbakan’a da söyleyebilirlerdi.
* * *
“Aziz Nesin cinayetinin failleri yakalandı mı?”
Henüz Madımak katliamı olmamış. Madımak katliamına dört ay var. Aziz Nesin hayatta ama, hakkında ölüm fetvası çıkmış. “Cuma” isimli bir dergi, fetvayı kapaktan duyuruyor. Aziz Nesin koruma altına alınmadığı gibi silah ruhsatı başvurusu da sümenaltı ediliyor. Uğur Mumcu öldürüleli bir ay ancak olmuş.
Tarih: 28 Şubat 1993
Yer: Başbakanlık
Konu: Başbakan Süleyman Demirel’in aylık olağan basın toplantısı.
Başbakan son bir aylık icraatını anlatmış, sıra soru yanıt bölümüne gelmiş.
Başbakan’a sorular, bir süredir artık yazılı olarak önceden veriliyor.
Başbakan soruları yanıtlamaktan yana hayli cömert, hiçbir soruyu geri çevirmiyor. Önce soruyu okuyor, sonra yanıtını veriyor.
Gündeme ve Uğur Mumcu cinayetine ilişkin soruları yanıtladıktan sonra Başbakan Demirel, sona sakladığı soruyu okuyor:
“ANKA Ajansı’ndan Rahmi Yıldırım. (Sayın Başbakan, gelecek basın toplantılarınızın birinde muhtemelen ‘Aziz Nesin cinayetinin failleri yakalandı mı?’ diye sormak durumunda kalacağız) diye bir soru var.”
Sorudan rahatsızlığını belli eden Başbakan’dan yanıt:
Valla, fevkalade üzer beni. Ağzınızdaki lafı yel alsın. Tedirgin olmaya gerek yok. Bir cinayet şebekesinin bulunduğu mâlum. Böyle bir şeyi düşünmek bile akıldan geçmez. Siz düşünmezsiniz; ama ya böyle bir şey olursa? Bu faraziyeden hareketle ne tedbir bulabilirsiniz, ne çare? Herkes hukuk sisteminin güvencesi altındadır. Onun için falancayı hedef gösterir gibi bir soruyu yakışıklı bulmadım.”
Yanıt bu kadar ve Başbakan kalkmaya hazırlanıyor. Soru sahibi gazeteci el kaldırarak, “Sorumun tümünü yanıtlamadınız Sayın Başbakan” diye üsteliyor, sorusunu, Başbakan’ın okumadığı sorularla birlikte yineliyor:
“Aziz Nesin’in öldürülmesi için açık çağrı yapılıyor. Bu tehditler karşısında ünlü yazar devletçe koruma altına alındı mı? İran kaynaklı tehditler konusunda İran hükümetinin dikkati çekildi mi?”
Başbakan Demirel hayli sinirli. Manevi evladı Devlet Bakanı Cavit Çağlar, gazeteciye kin ve nefret dolu bir bakış gönderiyor. İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de gazeteciye hayli sitemkâr bakıyor. Başbakan Demirel, son sözlerini söylüyor:
“Her ikisine de cevap verme imkânım yok. Filanca adamı korumaya alın diye ben tayin etmiyorum. Güvenlik makamları bir değerlendirme yapmış ve mutlaka gereğine tevessül etmişlerdir. Yalnız, gelecek hafta öldürülürse size ne soralım diyemezsiniz. İnsanın kaderinden de beni sorumlu tutmayın! Türkiye’de her cinayetten hükümet sorumlu olursa işin içinden çıkılmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Cinayet işlenmişse canisi vardır. Canisini bulur götürürsünüz. Cinayet işlenmemesi için tedbir alınır. Almıştır güvenlik makamları. Daha ilerisini söyletmeyin. Devlet görevlilerinin birçoğuna her gün tehdit mektupları geliyor. Burada durayım. Daha ilerisini söyletmeyin!”
Basın toplantısı bitti. Ertesi gün gazeteler, Başbakan’la gazetecinin tartışmasını ayrı bir haber yaptılar. Bu tartışmanın etkisi oldu mu olmadı mı bilinmez, Aziz Nesin’e silah ruhsatı ve koruma görevlisi verildi. Aziz Nesin iki yıl daha yaşadı. Bu sorudan sonra gazetecinin işyerinde ne gibi bir sıkıntıyla karşılaştığı ise önemli değil.
Bugün ise “dostları”, Hrant’ın can derdine düştüğünü öldürüldükten sonra köşelerine ekranlara taşıyorlar. Bir de ölüsünün üzerinden entelektüel rant devşirme ahlaksızlığı içindeler.
Hrant cinayeti mukadder değildi. Koruma altına alınması için gazetecilerin yazmalarına, Başbakan’a çıtlatmalarına da gerek yoktu. Başbakan kendiliğinden tedbir alabilirdi; ama almadı. O da, “Koruma talep etmemiş ki” mazeretine sığındı.
Başbakan başka türlü de konuşabilirdi. Katilin “Cuma namazını kıldıktan sonra vurdum” sözlerine, ilk sorgudan sonra cebindeki bayrağı öpmesine takılıp, “Bana ‘Müslümanlar ve milliyetçiler cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz” savunmasına da geçebilirdi.
Hrant cinayeti durduk yerde işlenmedi.
Hrant’ın katilleri yukarıda sayılanlarla mı sınırlı?
Türkiye, Hrant’ın öldürülmesiyle kalbine saplanan zehirli hançerin farkında mı?
Türkiye, Hrant(lar)’ı yitirmekle neleri tükettiğini duyumsayacak mı?
Rahmi Yıldırım
26 Ocak 2007
Not: DEVŞİRMELER DÖNEKLER / Türk Medyasından Portreler adlı kitaba da giren bu yazı ilk olarak aşağıdaki adreslerde yayımlanmıştı.
http://www.gaxxi.com/medyaz/yazi/hrant%E2%80%99in-katilleri-ve--dostlari
http://www.suvaridergi.org/content/view/622/2/
Yazarın Dİğer Yazıları
Ukrayna: İnsanlık Vahşetle Sınanıyor
25 Mart 2022Vatan Uğruna Ölündüğü Sanılır, Sanayiciler Uğruna Ölünür
17 Mart 2022Rusya'nın Ukrayna'yı İşgaline Hayır
26 Şubat 2022Yedisinden Yetmişe Erdoğan
1 Şubat 2022Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'den Bugüne Medya
31 Ocak 2022Adem'in Cehaleti ya da Öküz Altında Buzağı Aramak
26 Ocak 2022Sahte Adnan Menderes Mektubu
20 Ocak 2022Şahsım'ın Büyükelçiler Blöfü
27 Ekim 2021Bahçeli Devlet'in Hikmeti
7 Ekim 2021Şam'da Zafer Namazı ve Kabil Kayyımlığı Rüyalarından Hayal Kırıklığına
28 Eylül 202112 Eylül Yargısından Ak Yargıya
21 Eylül 2021Erdoğan bir süredir 'Eski Türkiye yok' diyor ya, ben de aynı kanıdayım.
23 Temmuz 202115 Temmuz Hamaseti
17 Temmuz 2021İşsiz Sayısı Artıyor, İşsizlik Oranı Düşüyor!
12 Mayıs 2021TSK Cemaat, Parti veya Şahsım Ordusu Olmamalıdır!
1 Nisan 2021Tayyip'in Evdeki Hesabı Çarşıya Uyar mı?
20 Mart 2021Düzenin Muteber Katilleri
15 Mart 2021Gare Faciası
27 Şubat 2021Kayıp Damat, Mahpus Prenses, Firari Valide Sultan
21 Şubat 2021Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı İstifa Ettiler!
16 Şubat 2021Aşağı Bakmayanlara Selam Olsun!
7 Şubat 2021Boğaziçi'nde Kâbe Makyavelizmi
3 Şubat 2021Darağacında Bile Asaleti Elden Bırakmadılar
29 Ocak 2021Salgın Günlerinde 'Haşere' İtlafı
22 Ocak 2021Eksik Söyledin Fikri Sağlar
7 Ocak 2021Belbuka Karakoluna Masa Sandalye Alalım!
4 Ocak 2021Türkçe Kürtçe lanetli midir? Anadilde ibadet günah mıdır?
28 Aralık 2020Çıplak Aramanın Tüzüğü
24 Aralık 2020Damat Berat Nerede ?
22 Aralık 2020'Hayata Dönüş' Katliamı
19 Aralık 2020Tank Palet'in Altında Ezilen Ahlak
10 Aralık 2020Millet İttifakı'na Operasyon
20 Kasım 2020Trump'ın Ardından Ağlayalım mı?
15 Kasım 2020Biden Kazandı Diye Bayram Edelim mi?
8 Kasım 2020Uğurlar Olsun Erbil Ağabey
7 Eylül 2020Hangisi vatansever? Vahdettin mi, Atatürk mü?
20 Mayıs 2020Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin simgeleri
7 Mayıs 2020Başkasının Acısına Bakmak
27 Nisan 2020Siyaset Kırkpınarında Başaltı Güreşi
17 Nisan 2020Nasıl Güzel Bir İnsan Yitirmişiz
5 Nisan 2020Galiba sürü bağışıklığı politikasının denekleriyiz
2 Nisan 2020Korona ile Mücadelede iktidara güvenmeli miyiz?
25 Mart 2020Corona ile mücadele bahane, felaketi fırsata çevirme şahane
20 Mart 2020'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017