Fuzuli ile Şekspir iki büyük şair. Fuzuli 1556 yılında öldükten sekiz yıl sonra Şekspir doğmuş. Biri Doğunun insanını selamlamış diğeri Batının.
FUZULİ
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı
Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Beni tan eyleyen gafîl seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Fuzuli’nin bu şiiri şarkı olarak da yorumlanmaktadır. O yüzden orijinal haliyle vermek istedim. Günümüz Türkçesi ile şöyle sitem eder sevgiliye,
“Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı?
Ahımdan çıkan ateşle gökler tutuştu yandı.
Dileğimin mumu yanmaz mı?
Sevgili, bütün âşıklarının dertlerinin devasını bağışlar,
niçin benim derdime derman olmuyor,
yoksa beni hasta sanmıyor mu?
Ben sana eğilimli değildim, aklımı başımdan sen aldın,
beni ayıplayan, kınayan gafil,
acaba seni görünce bu yaptığından utanmaz mı?
Fuzuli, aşktan çılgına dönmüş biridir.
Halkın diline düşmüş, bu yüzden rezil olmuştur,
Ona sorunuz, bu ne biçim sevdadır,
Bu sevdadan hâla usanmayacak mıdır?”
***************************************************************
ŞEKSPİR
Çılgınca seviyorum seni; belki de bu yüzden
Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi;
Ama inan sevgilim, daha bağlı olacağım sana
Daha kurnaz olup da çekingen duranlardan .
İtiraf edeyim ki, daha çekingen davranmalıydım,
Ama farkına varmadan ben, seni sevdiğimi
Ağzımdan işitmişsin, N’olur bağışla beni,
Hafifliğe yorma sakın
Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi.
İçtenlikle geri vermek için sana.
Elimde olan bir şeyi istiyorum hem,
Cömertliğim uçsuz bucaksız denizler gibi,
Denizler gibi derin sana olan sevgim.
Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan
Sonsuz çünkü ikisi de.
Şekspir’in bu güzel sözlerini günümüz Türkçesine çevirmeye gerek yoktur. Mis gibi Türkçedir.
Her iki şiiri iyice dinleyin. Hangisi size yakın gelecek. Şekspir’mi Fuzuli’mi. Ben kendi adıma söyleyeyim Fuzuli’in orijinal şiiri daha ezgisel, ritimsel ve daha hoş geldi bana. Ah keşke biraz Azerice biraz Farsça bilseydim de bu güzel dizelerin keyfine daha derinden varabilseydim.
Fuzuli ile Şekspir iki büyük şair. Fuzuli 1556 yılında öldükten sekiz yıl sonra Şekspir doğmuş. Biri Doğunun insanını selamlamış diğeri Batının. Ama ne selamlama!.. Yazdıkları şiirler!.. Söyledikleri o muhteşem sözcükler!.. Üzerlerinden 500 yıl geçmesine rağmen fırından yeni çıkmış ekmek tazeliğinde hala. Ancak unutmamalı güneşin doğudan doğduğunu. Özellikle bu topraklarda doğup büyüyenler. Yani bizler... Bu unutuşa çok da haksızlık etmemek gerekir; Fuzuli’nin kullandığı dilin anlaşılır olmaması neden olmuş bu duruma. Bu yüzden, Şekspir’i bütün dünya bildiği halde Fuzuli bilinmez pek. Cemlerde deyişleri söylenir, ağıtları yakarışlanır da kimse merak etmez Fuzuli kimdir, nedir diye. Hatta bir akrabama sormuştum kasıtlı olarak Fuzuli kimdir diye. Bana fuzuli işler diye yanıt vermişti. Büyük ozan bilmiş gibi bugünleri böyle bir mahlas seçmiş kendine. Asıl adı Mehmet Bin Süleyman olduğu halde. Divan ve halk edebiyatı şairlerinin şiirlerinde mahlas yani takma ad kullanmaları gelenekseldir. Şairin böyle bir mahlas kullanmaktaki amacını bu sözcüğün anlamında aramak gerekir. Fuzuli; iki anlama gelir. Birincisi fazilet, dürüstlük , diğeri; gereksiz işler anlamındadır. Fuzuli, bu takma adı kullanarak yeri geldiğinde fazilet sahibi olduğunu belirtmek ister. Diğer yandan “gereksiz işler” anlamını da kendisini önemsiz bir kul gibi göstermek için kullanır. Onun bu düşüncesinden, Bektaşi geleneğinden gelen şairin bu tavrıyla “Melamilik” yani “alçakgönüllülük” felsefesini benimsediği sonucuna varabiliriz.
Batıda mahlas kullanma geleneği olmadığı için Şekspir de asıl adını yani “William Shakespeare” kullanmıştır. Ben bu yazımda okuyucu kolay okusun diye yazarın adını okunduğu şekliyle yazdım. William Shakespeare , yazdığı ve yönettiği tiyatro eserlerinde oyuncuların rollerini bir kağıda yazardı. Bu kağıt rol metninin altına ismini mutlaka yazarak eserinin çalınmasını engellemek isterdi. Bir söylentiye göre “rol” sözcüğü; Şekspir’in oyunculara verdiği rulo kağıttan türemiştir.
Şimdi gelelim aşıklar efsanesine. Leyla ve Mecnun 16.yüzyılda yazılmış olup Romeo ile Jülyet’ten en az elli yıl önce yazılmıştır. Gerçekliği kesin olmamakla birlikte Şekspir’in Fuzuli’yi bildiği Leyla ve Mecnun’dan etkilendiği söylenir.
Şekspir varsıllık içinde yaşadığı halde Fuzuli yoksulluk için yaşamıştır. Kanuni Sultan Sülayman’a yazdığı mersiyeler sayesinde kendisine dokuz akçe bağlanmış. Ancak bu ufak maaş bile aradaki yiyiciler tarafından ödenmek istenmemiştir. Çoğu kez eli boş dönmüştür. Bunun üzerine ünlü şikayetnamesini yazmıştır.
“Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar,
Hüküm gösterdim faydasızdır diye iltifat etmediler.”
Dizeleri cuk oturur bazı durumlarda karşılaştığımız olaylara değil mi.
Yalnızdır Fuzuli tüm dehalar gibi.
“Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge
Ne açar kimse kapım badı sabadan gayrı”
Yani; ben bana yanarım, özüm yanar
kimse kapımı çalmaz,
kapıyı açtığımda sabah rüzgarı beni karşılar.
Diyerek bugün cümle alemin yaşadığı yalnızlığı dile getirir.
Romeo ve jülyet yaklaşık 176 sayfadan oluşan bir tragedyadır. Leyla ve Mecnun 3036 beyitten oluşan mesnevidir. Leyla ve Mecnun; Azeri, Farsça, Arapça yazılmıştır. Her iki eser Fuzuli ve Şekspir tarafından yazılmadan önce başka ozanlarca da yazılmış ama en çok bu iki ozanın eserleri beğenilmiş, tutulmuş ve kalıcı olmuştur. Bugüne kadar da bu iki ozanın yazdıkları efsaneleşmiş, dillerde söylenmiştir. Ancak gerek Leyla ve Mecnun’un gerekse Romeo ile Jülyet söylencesinin esas kaynağı halk hikayesidir. Söylencenin yazıya dökülmesi ile ölümsüzleşmişlerdir..
Romeo Jülyet yüzlerce dile çevrildiği halde, aynı şansa Leyla ve Mecnun ulaşamamıştır.
Mecnun’un gerçek adı Kays olduğu halde, Romeo gerçek adını kullanmıştır.
Kays çöllere düşerek Mecnun adını almıştır, Romeo soylu olarak kalmıştır.
Kays ile Leyla çocukluk aşkıdır, Romeo Jülyet’i baloda tanımıştır. Jülyet Leyla’ya göre nispeten daha özgürdür. Balolara gidip dans edebilmektedir. Leyla gibi aşkının yüzünden okuldan alınmamıştır.
Romeo ve Jülyet düşman aile çocukları olmaları sebebiyle birbirlerine kavuşamazlar. Oyunun sonunda ölürler. Leyla ile Mecnun’unda da kavuşma öbür dünyada mümkün olacaktır.
Romeo ve Jülyet tragedya şeklinde yazıldığı halde, Leyla ve Mecnun şiir şeklinde yazılıdır.
Ne Leyla ne de Jülyet çok güzel değillerdir, ama sevdiklerinin gözünde dünya güzelleridir.
Leyla başkasıyla evlenmiş ama kendisine dokundurtmamış bakir kalmıştır. Jülyet hiç evlenmemiştir. Leyla Mecnun’un aşkının ilahi aşka döndüğünü görmüş, üzüntüsünden kahrederek ölmüştür. Jülyet Romeo’nun öldüğünü görmüş intihar etmişti. Ölüler mekanı olmuş mübarek her iki eserde.
Anlatılarda sadece baş karakterler değil yan karakterlerde analiz edilir. Bu durum yazılanın hikayeyi sıradan bir aşk hikayesi olmaktan kurtarır. Diğer husus; çok güçlü edebi sözcüklerle sanatsal dehanın yapıtlarda can bulmasıdır. Denir ki Şekspir yazar olarak İngilizceye 5.bin yeni sözcük kazandırmıştır. Fuzuli ise yapıtlarında 18.bin sözcük kullanmıştır.
Fuzuli sadece Leyla ve Mecnun’u yazmaz elbette. Şikayetname, Su Kasidesi, Kerbela Mersiyesi, Beng ü Bade ve daha bir çok unutulmaz esere imza atar.
Şekspir de Romeo ile Jülyet’te kalsaydı bu kadar ünlü olabilir miydi. Hamlet, Kral Lear, Macbeth, Othello, Soneler gibi büyük yapıtlara adını yazdırır.
Fuzuli 73 yıllık , Şekspir 52 yıllık ömürlerine sığdırdıkları parlak sanat şaheserleri insanların gönlünde taht kurmuşlardır.
Bu yazımı; büyük ustaların güzel ve anlamlı sözleri ile noktalamaktan onur duyarım.
ŞEKSPİR
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye kadar siz parıldayın, diye
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde ;
Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayan olurduki gözleri gökte
Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
Bak nasıl da dayanmış yanağının eline!
Ah, eline giydiği eldiven olaydım da
FUZULİ
Bahçıvan gül bahçesini sele versin, boşuna yorulmasın; çünkü bin gül
bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.
Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı?
Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.
Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme;
zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.
Gönül!
Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür.
Susuzum bu defa da benim için su ara.
Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa,
Ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.
Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar.
Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.
Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
Öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.
29 Kasım 2020
Yazarın Dİğer Yazıları
Güzellik
15 Şubat 2021Harem'deki acı yaşamlar
31 Ocak 2021Kırklar Cemi mitolojisi
14 Ocak 2021Salgın Hastalıkların seyri
29 Aralık 2020Üniversiteli İşsizler
15 Aralık 2020İnsan
17 Kasım 2020